İzleyiciler
27 Mayıs 2018 Pazar
21 Mayıs 2018 Pazartesi
20 Mayıs 2018 Pazar
Cenaze Levazımatçısı
Askerliğe kadar ölü görmedim, şimdi ölüyle beraber yatarım'
Samatya'da bulunan Surp Kevork Kilisesi'nin karşısındaki düğün, vaftiz ve cenaze işlerini organize eden dükkânlardan birinin sahibi olan Gülbenk Asaduryan anlatıyor. “Her türlü cenazeyle karşılaştım," diyen Gülbenk Bey “Askerden gelene kadar ölü görmemiştim. Şimdi ölüyle beraber yatarım. Maddiyat girince işin içerisine o korku gidiyor” diye tamamlıyor.
DUVAR – Redkit çizgi filminde dikkat çekmeyen ama kovboyların düellolarını takip eden uzun suratlı ve her zaman siyah giyinen bir cenaze levazımatçısı vardı. Birilerinin ölümü onun için iş demekti, o yüzden sürekli birilerinin ölmesini isterdi. Ama bilmezdi ki çizgi filmlerde kimse ölmez!
Samatya’daki büyük Ermeni kilisesi Surp Kevork, namı diğer Sulu Manastır’ın çevresinde de cenaze evleri var. Onlardan birinde de 28 yıldır bu işi yapan Gülbenk Büyükasaduryan var. Burada Ermeni cemaatinin düğün, vaftiz ve cenaze işlerini organize ediyor. Hayatın en önemli dönüm noktaları; doğum, düğün ve ölümü
Büyükasaduryan’ın babası Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinden, annesi ise Trakya tarafından gelmiş. İstanbul’da tanışıp evlenmişler. Boğazlıyan’da berberlik yapan Gülbenk Bey’in babası, İstanbul’da mesleğini yapmaya devam etmiş. Önce Sirkeci’de sonrasında ise Kapalıçarşı’da. “Çarşıdaki ustası onu çok seviyor ve dükkânı babama bırakıyor,” diyor Gülbenk Büyükasaduryan.

Gülbenk Organizasyon…
“Yozgat’ın köylerinden zamanında buraya çok gelen olmuş. Boğazlıyan, Ferzili, Sarıkaya, Burunkışla… Bir kısmı Ortaköy’e, bir kısmı buraya,” diye anlatan Gülbenk Bey şöyle devam ediyor: “Kilisenin orada bir kahve vardı, Yozgat Çay Evi. İstasyona giderlerdi, o zaman otobüs filan yok, tren bileti alacaklar. ‘İstanbul’a’ demezlerdi, ‘Yozgat Çay Evi’ne bir bilet’ derlerdi. Öyle bir enteresanlığı vardı buranın.”
Gülbenk Bey, 10 yaşlarındayken çarşı hayatına atılmış. Baba mesleği berber çıraklığından başlayıp bütün meslekleri az çok denemiş. Ama bunlarda pek başarılı olamamış çünkü hepsinde de bir süreliğine çalışmış. “Çocukken sokaklarda gazete satardım. Sirkeci İstasyonu’nda da sattım. Sinema önlerinde nane şekeri sattım. Yapabileceğim her türlü işi denerim,” diyor ve ekliyor: “Okuma hevesim de yoktu açıkçası. O zaman zordu, hem dersler hem de imkânlar. Babam berberdi, bizde de okullar özel olduğu için hep paralıydı. Olmadı.”

Surp Kevork Kilisesi ya da Sulu Manastır…
“Çok perişanlık çektik, yiyecek ekmeğimiz yoktu,” diyen Büyükasaduryan, girişimciliği sayesinde bu yokluğu atlatmayı bilmiş: “Kilisenin karşısına simitçi geliyordu. Okul kilisenin içindeydi. Çocuklar okuldan çıkıp simit alıyorlardı. Bir gün aklıma geldi, dedim ‘gideyim simit fırınına, 50 tane simit alayım, bakalım ne olacak’ diye. Benim içeriye girme şansım da vardı. Girdim ve 10 dakikada sattım 50 simidi. Ertesi gün 100 tane getirdim, onları sattım. E güzel iş. 11’de getiriyorum ve zil çalışıyor, 11’i çeyrek geçe bitiriyorum.
Sonra öyle olunca ‘kantin kuralım’ dediler. O zaman talebe de çoktu. Bakırköy’den, Yeşilköy’den öğrenci gelirdi. Ortaokul yoktu o zaman oralarda. Zengin çocukları gelirdi. Gece gündüz eşimle birlikte çalıştık. Epey de para kazandık, kazanmadık dersem yalan olur. Halen de eşimle birlikte çalışırız.”

Kilisenin tam karşısındaki dükkânlar. Soldan ikinci Gülbenk Organizasyon…
Gülbenk Bey’in tabelasında düğün, vaftiz ve cenaze işlerinin yapıldığı yazsa da çoğunlukla vaftiz ve cenaze işlerinin yapıyorlarmış. “Çünkü düğün organizasyonları sürekli yenileniyor, ona yetişemiyoruz,” diyor Büyükasaduryan, “Kilise süslemeleri oluyor. 3-4 yıl öncesine kadar çok şatafatlı oluyordu, artık bir sınırlama getirdiler. Sonuçta kilise bir ibadet evi. Patrikhane olaya el koydu.”
“Ben bu işe 1990 yılında amatörce başladım,” diyen Gülbenk Bey, “Cemaatin düğün, vaftiz, cenaze işlerini yapıyoruz. Evden alıyoruz, toprağa girene kadar bize emanet. Mezar yeri, taşıması, yıkaması, tabutu, çiçeğiydi, otobüstü, kilise töreni tüm hizmetleri yapıyoruz. Burada bir kişi vardı, şimdi beş kişi var bu işi yapan. Daha doğrusu, cemaatin çok kalabalık olduğu, 400-500 bin olduğu zamanlar dört firma vardı. Şimdi cemaatin nüfusu 50-60 bine düştü ama bu işi yapan 20 tane firma oldu.”

Arık çok az düğün organizasyonu yapılan dükkândaki mütevazı süslemeler…
“Her türlü cenazeyle karşılaştım; kurtlanmış, yanık, otopsi edilmiş, şişmiş, kokmuş…” diyen Gülbenk Bey’e ölülerden korkup korkmadığını soruyorum: “Askerden gelene kadar ölü görmemiştim. Şimdi ölüyle beraber yatarım. Maddiyat girince işin içerisine o korku gidiyor.”
En zor ya da kötü kısmı adli tıptan cenaze almakmış: “En kötüsü Adli Tıp’tan cenaze almaktır. 15 gün yemek yiyemediğimiz olurdu. O koku sanki yemekle beraber yüzümüze gelirdi.”
Cenazelerin karıştığı da oluyormuş: “Hatta geçenlerde yine başımıza geldi. Adli tıptan cenaze almaya gittik ama bizim cenazemizi yanlışlıkla bir gün önce başkası almış. Küçükçekmece’ye götürmüş, camide duası okunmuş ve defnedilmiş. Gayrimüslim bir kişiye hem de. Anlamadığım, cenazeyi yıkarken hiç mi dikkat etmediler sünnetsiz olduğuna?”
Daha çok filmlerde gördüğüm ölüyü sergileme durumunu soruyorum Gülbenk Bey’e: “Bizim kiliselerde gasilhanemiz vardır. Orada yıkarız ve sonra da giydiririz. İç çamaşırı giydirip öyle kefenleriz. Burada tabut kapalı olur, üzerinde cam olmaz. Onlar Avrupa’da.”
Gülbenk Bey’i dinlerken ortak şeylerimizin çokluğuna bir kez daha hayret ettim. Bir kere hemşehriydik; o Samatya’da, ben Ankara’da doğmuştum ama babalarımız Yozgatlı. Gülbenk ise Alevilikte dua etmek demek. Ne kadar farklı olduğumuzu savunsak ve farklılıklarımızı sürekli öne çıkarsak da benzerliklerimiz hep daha fazla, sandığımızdan da fazla üstelik.
Yozgat’taki köyümüzün, ki bir Sünni Müslüman köyüdür, komşu köylerinin biri Alevi, biri de Ermeni köyü. Ermeni köyü çoktan terk edilmiş ya da ettirilmiş. Alevi köyü ile ilişkiler sürüyor. Ama bu kadar iç içe olup da birbirimize nasıl bu kadar uzak ve düşman olabiliyoruz, bunu aklım almıyor…
Not: Gülbenk Büyükasaduryan istemediği için kendisinin fotoğrafını çekmedim…
Kadın Kıyafeti Giyip Cinayet İşleyen Adam
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/979268/Kadin_kiyafetiyle_isadamini_olduren_supheli__Yakalanacagimi_ruyamda_gordum.html
Olay, 22 Ağustos 2017'de merkez Sarıçam ilçesi Bayramhacılı Mahallesi Seyhan Baraj Gölü kıyısında meydana geldi. Göl kıyısında park halindeki araçlarda kimlik kontrolü yapan polis ekibi, 01 KN 889 plakalı otomobilin sürücü koltuğundaki kişinin hareketsiz durduğunu fark etti. Polisin çağırdığı sağlık ekibinin yaptığı kontrollerde göğsünde ve vücudunun çeşitli yerlerinde bıçak yarası bulunan kişinin öldüğünü belirledi. Yapılan araştırmada, ölen kişinin ailesinin kayıp başvurusunda bulunduğu, sanayi bölgesinde çatı malzemesi üreten işyeri bulunan Kazım Fidancı olduğunu saptadı. Fidancı'nın kanlı cesedinin bulunduğu otomobilin de kayınbiraderi Ali T.'ye ait olduğu tespit edildi.
Polisin olayla ilgili yürüttüğü soruşturmada sonuca ulaşılamadı. Ancak olayın faili meçhul kalmaması için cinayet dosyası kapatılmadı.
9 AY TAKİP EDİLDİ
Polis, cinayeti aydınlatmak için 9 ay boyunca 5 mahallede yüzlerce kişiyle görüştü. 350 güvenlik kamerasını inceleyen polis, Kazım Fidancı'nın Yenidoğan Mahallesi'nde bir kadını otomobiline aldığını, daha sonra da göl kenarına geldiğini tespit etti. Bu gelişme üzerine polis, araştırmalarını Yenidoğan Mahallesi'nde bu kadın üzerine yoğunlaştırdı. Ekipler çevre mahallelerde çalmadık kapı bırakmadı. Polis, kadının fotoğrafını gösterip tanıyıp tanımadıklarını sordu. Ancak kadını tanıyan çıkmadı.
Kadını tanıyan çıkmayınca, Fidancı'nın otomobiline binen ikişinin, kadın kıyafeti giyen erkek olabileceği değerlendirmesinde bulundu. Polis görüntüleri tekrar izleyip, bu kişinin yürüyüşü ve fiziği üzerinde inceleme yaptı. Uzman kişilerden de görüş alan, polis, şüphelinin, kadın kıyafeti giyen erkek olduğunu tespit etti. Polis, Kazım Fidancı'nın görüştüğü erkekleri de tek tek araştırdı, ancak otomobile binen şüpheliye ulaşamadı.
SOSYAL MEDYA HESABINDAN BULUNDU
Polis, Kazım Fidancı'nın sosyal medyayı aktif kullandığını belirleyince, araştırmayı bu yönde yoğunlaştırdı. Polis, 21 Ağustos 2017 tarihinde Fidancı'nın bir kadınla sosyal medya hesabından görüşmek için randevulaştığını ve onu Yenidoğan Mahallesi'nden aracına aldığını tespit etti. Polis yine sosyal medya üzerinde yaptığı çalışmada Fidancı ile görüşmek isteyen kişinin, kadın ismiyle hesap açan Halil İ. olduğunu ortaya çıkardı. Polis yaptığı çalışmada şüphelinin, eşcinsel randevu sitelerinde hesabı olduğunu belirledi. Polis, randevulaşma sitesindeki kişilerin görüşüne de başvurdu.
HALİL İ.'NİN NİZAMİ K. İLE İLİŞKİSİ ÇIKTI
Halil İ.'nin, Kazım Fidancı'nın yanında 20 yıl çalışan Nizami K. ile ilişkisi olduğu belirlendi. Nizami K.'nin 2 yıl önce Fidancı'nın yanından ayrılıp çatı malzemeleri satan işyeri açtığını ancak piyasadaki bütün işleri Fidancı aldığı için Nizami K.'nin iş yapamadığı saptandı. Tefeciden 20 bin lira alan Nizami K.'nın Fidancı'yı kefil gösterdiğini, ödeyemeyince de borcun 100 bin lira olduğunu, tefecilerin Fidancı'yı, Fidancı'nın da Nizami K.'yi sıkıştırdığını tespit etti. Bu olaydan dolayı Nizami K.'nin iflas noktasına geldiği belirlendi. Ayrıca polis bu durumu Nizami K.'nın Halil İ.'ye anlattığını ve 'gereğini yap' dediğini tespit etti.
KADIN KIYAFETİ GİYİP CİNAYET İŞLEDİ
Polis yaptığı çalışmada, Halil İ.'nin Nizami K.'nin iflas etmemesi için sosyal medyada kadın ismiyle bir hesap açıp, Kazım Fidancı ile irtibata geçtiğini, 21 Ağustos günü de buluşmak için randevulaştıklarını saptadı. Halil İ.'nin Fidancı ile görüşmeye kadın kıyafetiyle geldiği belirlendi. Polis, Fidancı'nın otomobile binen Halil İ.'yi erkek olduğunu anlayıp indirmek istediğini, ancak şüphelinin Fidancı'nın boğazına bıçak dayayıp "Göl kenarına ıssız bir yere götür, yoksa keserim, seninle konuşacağız" dediğini tespit etti. Halil İ.'nin daha sonra Fidancı'yı göl kenarına götürüp burada kalbinden tek bıçak darbesiyle öldürdüğünü ve Nizami K.'nin olay yerine gelip Halil İ.'yi götürdüğünü saptadı. Bu bilgiler üzerine 2 şüpheli gözaltına alındı.
Emniyete getirilen şüpheliler önce suçlamaları reddetti. Ancak daha sonra Halil İ. eşcinsel olduğunu, uzun süredir Nizami K. ile ilişki yaşadıklarını, bu nedenle Fidancı'yı öldürdüğünü söyledi. Halil İ., Nizami K.'nin kendisinden Fidancı'yı öldürmesini istediğini belirtti.
Nizami K. ise Kazım Fidancı'dan dolayı iş yapamadığını kabul ettiğini, iflas ettiğini de Halil İ.'ye anlattığını, onun da kendisine aşık olduğu için Fidancı'yı öldürdüğünü, kendisinin öldür emri vermediğini iddia ettiği öğrenildi.
'YAKALANACAĞIMI BİLİYORDUM'
Cinayetin ardından yakalanan Halil İ. sorgusunda, "Cinayeti işlerken çok korktum. Hatta öncesinde cesaret hapı bile kullandım. O anlar hep rüyama girdi. Polise gidip itiraf etmek istedim, ama Nizami K. beni tehdit etti. Ben yakalanacağımı biliyordum ve rüyamda görmüştüm. Nizami K., ilişkimizi eşime söylemekle tehdit etti. bu nedenle polise gidemedim. Her şeyi itiraf etmek istedim" dedi. Halil İ. 'adam öldürmek'ten, şüpheli Nizami K. ise 'adam öldürmeye azmettirmek'ten nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı.
Kadın kıyafetiyle işadamını öldüren şüpheli: Yakalanacağımı rüyamda gördüm
Adana'da kadın kıyafeti giyip Kazım Fidancı'yı (69) öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Halil İ.'nin (26), polislere, "Yakalanacağımı rüyamda gördüm. Polis ne zaman gelecek diye bekliyordum" dedi. Halil İ., eşcinsel olduğunu, uzun süredir birlikte olduğu iş insanı Nizami K.'nin (45) azmettirmesiyle cinayeti işlediğini ileri sürdü.
Yayınlanma tarihi: 20 Mayıs 2018 Pazar, 12:59
![[Haber görseli]](https://www.cumhuriyet.com.tr/thumbs/600x360/Archive/2018/5/20/979268_resource/kadn.jpg)
Polisin olayla ilgili yürüttüğü soruşturmada sonuca ulaşılamadı. Ancak olayın faili meçhul kalmaması için cinayet dosyası kapatılmadı.
9 AY TAKİP EDİLDİ
Polis, cinayeti aydınlatmak için 9 ay boyunca 5 mahallede yüzlerce kişiyle görüştü. 350 güvenlik kamerasını inceleyen polis, Kazım Fidancı'nın Yenidoğan Mahallesi'nde bir kadını otomobiline aldığını, daha sonra da göl kenarına geldiğini tespit etti. Bu gelişme üzerine polis, araştırmalarını Yenidoğan Mahallesi'nde bu kadın üzerine yoğunlaştırdı. Ekipler çevre mahallelerde çalmadık kapı bırakmadı. Polis, kadının fotoğrafını gösterip tanıyıp tanımadıklarını sordu. Ancak kadını tanıyan çıkmadı.
Kadını tanıyan çıkmayınca, Fidancı'nın otomobiline binen ikişinin, kadın kıyafeti giyen erkek olabileceği değerlendirmesinde bulundu. Polis görüntüleri tekrar izleyip, bu kişinin yürüyüşü ve fiziği üzerinde inceleme yaptı. Uzman kişilerden de görüş alan, polis, şüphelinin, kadın kıyafeti giyen erkek olduğunu tespit etti. Polis, Kazım Fidancı'nın görüştüğü erkekleri de tek tek araştırdı, ancak otomobile binen şüpheliye ulaşamadı.
SOSYAL MEDYA HESABINDAN BULUNDU
Polis, Kazım Fidancı'nın sosyal medyayı aktif kullandığını belirleyince, araştırmayı bu yönde yoğunlaştırdı. Polis, 21 Ağustos 2017 tarihinde Fidancı'nın bir kadınla sosyal medya hesabından görüşmek için randevulaştığını ve onu Yenidoğan Mahallesi'nden aracına aldığını tespit etti. Polis yine sosyal medya üzerinde yaptığı çalışmada Fidancı ile görüşmek isteyen kişinin, kadın ismiyle hesap açan Halil İ. olduğunu ortaya çıkardı. Polis yaptığı çalışmada şüphelinin, eşcinsel randevu sitelerinde hesabı olduğunu belirledi. Polis, randevulaşma sitesindeki kişilerin görüşüne de başvurdu.
HALİL İ.'NİN NİZAMİ K. İLE İLİŞKİSİ ÇIKTI
Halil İ.'nin, Kazım Fidancı'nın yanında 20 yıl çalışan Nizami K. ile ilişkisi olduğu belirlendi. Nizami K.'nin 2 yıl önce Fidancı'nın yanından ayrılıp çatı malzemeleri satan işyeri açtığını ancak piyasadaki bütün işleri Fidancı aldığı için Nizami K.'nin iş yapamadığı saptandı. Tefeciden 20 bin lira alan Nizami K.'nın Fidancı'yı kefil gösterdiğini, ödeyemeyince de borcun 100 bin lira olduğunu, tefecilerin Fidancı'yı, Fidancı'nın da Nizami K.'yi sıkıştırdığını tespit etti. Bu olaydan dolayı Nizami K.'nin iflas noktasına geldiği belirlendi. Ayrıca polis bu durumu Nizami K.'nın Halil İ.'ye anlattığını ve 'gereğini yap' dediğini tespit etti.
![[Haber görseli]](https://www.cumhuriyet.com.tr/thumbs/496x335/Archive/2018/5/20/979268_resource/Screenshot_9.jpg)
Polis yaptığı çalışmada, Halil İ.'nin Nizami K.'nin iflas etmemesi için sosyal medyada kadın ismiyle bir hesap açıp, Kazım Fidancı ile irtibata geçtiğini, 21 Ağustos günü de buluşmak için randevulaştıklarını saptadı. Halil İ.'nin Fidancı ile görüşmeye kadın kıyafetiyle geldiği belirlendi. Polis, Fidancı'nın otomobile binen Halil İ.'yi erkek olduğunu anlayıp indirmek istediğini, ancak şüphelinin Fidancı'nın boğazına bıçak dayayıp "Göl kenarına ıssız bir yere götür, yoksa keserim, seninle konuşacağız" dediğini tespit etti. Halil İ.'nin daha sonra Fidancı'yı göl kenarına götürüp burada kalbinden tek bıçak darbesiyle öldürdüğünü ve Nizami K.'nin olay yerine gelip Halil İ.'yi götürdüğünü saptadı. Bu bilgiler üzerine 2 şüpheli gözaltına alındı.
Emniyete getirilen şüpheliler önce suçlamaları reddetti. Ancak daha sonra Halil İ. eşcinsel olduğunu, uzun süredir Nizami K. ile ilişki yaşadıklarını, bu nedenle Fidancı'yı öldürdüğünü söyledi. Halil İ., Nizami K.'nin kendisinden Fidancı'yı öldürmesini istediğini belirtti.
Nizami K. ise Kazım Fidancı'dan dolayı iş yapamadığını kabul ettiğini, iflas ettiğini de Halil İ.'ye anlattığını, onun da kendisine aşık olduğu için Fidancı'yı öldürdüğünü, kendisinin öldür emri vermediğini iddia ettiği öğrenildi.
'YAKALANACAĞIMI BİLİYORDUM'
Cinayetin ardından yakalanan Halil İ. sorgusunda, "Cinayeti işlerken çok korktum. Hatta öncesinde cesaret hapı bile kullandım. O anlar hep rüyama girdi. Polise gidip itiraf etmek istedim, ama Nizami K. beni tehdit etti. Ben yakalanacağımı biliyordum ve rüyamda görmüştüm. Nizami K., ilişkimizi eşime söylemekle tehdit etti. bu nedenle polise gidemedim. Her şeyi itiraf etmek istedim" dedi. Halil İ. 'adam öldürmek'ten, şüpheli Nizami K. ise 'adam öldürmeye azmettirmek'ten nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı.
Doğaya BIrakılmış Mekânlar
http://www.nolm.us/doganin-egemenligini-ilan-ettigi-insan-yapisi-mekanlarda-kisa-bir-gezinti/

Doğanın egemenliğini ilan ettiği insan yapısı mekanlarda kısa bir gezinti
17 yaşından beri kamerasıyla dünyayı dolaşan fotoğrafçı Jonk, “Naturalia” adını verdiği seride insanlık tarafından terk edilip doğa tarafından sahiplenilmiş mekanlara odaklanıyor. Sanatçı Naturalia’yı yaratmasının altındaki motivasyonlardan birini Marcel Proust‘un şu sözleriyle açıklıyor: “Çünkü asıl cennetler, kaybettiğimiz cennetlerdir.”
Jonk bu günlerde Paris’te yaşasa da sık sık başka ülkeleri de ziyaret ediyor. Issız, insansız, terk edilmiş mekanlara girmek ise onun için her zaman kolay olmuyor. Fakat çitlerden atlamak, izbe tünellerden geçmek zorunda kalsa da keşfettiği yerler bu zahmete değiyor. Jonk, insan yapısı mekanları vahşice ele geçiren doğayı işte bu karelerle belgeliyor.
15 Mayıs 2018 Salı
Köpeğinin Ayı Olduğunu İki Sene Sonra Anladı
https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2018/05/14/yavru-kopeginin-ayi-oldugunu-iki-yil-sonra-anladi/
'Yavru köpeğinin' ayı olduğunu iki yıl sonra anladı
Yavru köpek sanıp aldı, iki yıl sonra ayı olduğunu anladı: Ben ayılardan korkarım...
DUVAR – Çin’de ailesi için bir köpek yavrusu aldığını sanan kadın, iki yıl sonra hayvanın ayı olduğunu anladı. Independent gazetesinin haberine göre, Su Yun isimli kadın iki yıl önce aldıkları köpek yavrusunun ne kadar çok yemek yediğini görünce şaşırdığını açıkladı. Yunnan bölgesinde Kunmiing kenti yakınlarındaki bir köyde çiftçilik yapan Yun “Her gün koca bir kutu meyve ve kovalar dolusu erişte yiyordu” dedi.
İki yıl sonra ise yavru yaklaşık 113 kilogram ağırlığında bir ayıya dönüştü. Aile köpek yavrusunun büyümesinin bir türlü durmamasından ve iki ayakları üstüne kalkmasından sonra şüphelenmeye başladı. Yun “Büyüdükçe ayıya benzemeye başladı. Ben ayılardan korkarım” dedi.
Ailenin yetkililerden yardım istemesi üzerine ayı Yunnan Vahşi Hayatı Kurtarma Merkezi tarafından bakıma alındı. Yetkililerin çektiği videolarda ayının boyunun bir metreye ulaştığı görülüyor. Ailenin evinde yaşayan ayıdan çekinen yetkililer hayvanı nakletmeden önce bayılttı.
Ayının türü tükenmekte olan Asya Siyah Ayısı olduğu ve karaborsada binlerce dolar değerinde olduğu açıklandı. Aile hayvanı 2016’da Tibet mastifi sandıkları için aldıklarını söyledi. Yerel medyaya göre Mart ayında da yine Yunnan bölgesinde bir kişi ormanda bulduğu ayıyı köpek sanarak sahiplenmiş daha sonra da kafeste tutmuştu. (BBC Türkçe)
Kirpi Emziren Kedi
https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2018/05/13/sokak-kedisi-kirpilere-sut-annesi-oldu/
ANTALYA'NIN KEMER ILCESINDE COPTE BULUNUP HAYVAN BAKIM EVINE GETIRILEN 3 KIRPI YAVRUSUNU 'NAZLI' ADLI SOKAK KEDISI SAHIPLENDI. KIRPI YAVRULARININ DIKENLERININ BATMASINA ALDIRIS ETMEYEN KEDI, EMZIRDIGI YAVRULARIN HAYATA TUTUNMASINI SAGLADI. (FOTO:LEVENT YENIGUN/KEMER-DHA)
Sokak kedisi kirpilere süt annesi oldu
Antalya'da Nazlı isimli bir sokak kedisi kirpi yavrularına süt annesi oldu. Kirpiler mama yer vaziyete gelene kadar bu şekilde beslenmeye devam edecek.
DUVAR – Antalya’nın Kemer ilçesinde çöpte bulunup hayvan bakım evine getirilen 3 kirpi yavrusunu, ‘Nazlı’ adlı bir sokak kedisi sahip çıktı.
Kemer’in Çamyuva Mahallesi’nde 10 Mayıs günü bir çöp konteynerinde gözleri henüz açılmamış 3 kirpi yavrusu bulundu. Kemer Belediyesi Sahipsiz Hayvanlar Geçici Bakım Evi’ne getirilen kirpi yavruları, korumaya altına alındı. Bakım evinde görevli veteriner hekim Mehbare Seda Aytekin, merkezde bulunan ve yavrulama dönemindeki sokak kedilerini kirpi yavrularına süt anne yapmayı denedi.
ACIYA RAĞMEN EMZİRDİ
Aytekin’in tek tek denediği kediler yavru kirpileri reddederken, ‘Nazlı’ adlı kedi, yavruları kabullendi. Daha önce kendi yavrularını bırakan anne kedi, dikenli yapıları nedeniyle acıya da maruz kalmasına rağmen duruma aldırış etmeden yavru kirpileri emzirerek, hayata tutunmalarını sağladı.
Mehbare Seda Aytekin, vatandaşın çöpte bulduğu kirpi yavrularını merkeze getirdiğini belirterek, “Biz de mevsim itibariyle süt annemizin çok olduğu dönemde neyse ki karşılaştık bu yavrularla. Kendi annelerimizden denedik, tabi bunlar kediydi. Kirpi yok maalesef süt annemiz. Kedilerimizden birkaçı tabii hiç kolay değil, bir kirpiyi emzirmek. Malum kediler yalamak isterler yavrularını. Dikenleri battığı için birçoğu adapte olamadı. Ama en son ‘Nazlı’ kızımız sahiplendi. Bu yavruları güzelce emzirmeye başladı. Çok şanslıyız ki; yoksa bizim emzirmemizle kurtulabileceklerini hiç zannetmiyorum” dedi.
‘SÜTÜ HALA MEVCUT OLAN BİR ANNEMİZ VARDI’
Nazlı’nın emzirmeyi kestiği kendi yavruları olduğunu belirten Mehbare Seda Aytekin, “Emzirme dönemi biten kedilerimizi arka bahçemizde barındırmaya devam ediyoruz. Kısırlaştırma operasyonlarını yaptıktan sonra kedi evlerimize salıyoruz. Neyse ki emzirmeyi henüz bitirmiş, ama sütü hala mevcut olan bir annemiz vardı. O da bize yardımcı oldu” diye konuştu.
Kirpileri mama yer vaziyete gelene kadar bu şekilde beslemeye devam edeceklerini vurgulayan Aytekin, “Barınağımızda kalacaklar. Daha sonra dışarıya, yani doğaya adapte olabilecekleri döneme ulaştıklarında doğaya salacağız. Bu Anneler Günü’nde Kemer’in yıldız annesi, tabii ki Nazlı kızımız oldu. Tüm mamaları ve ödülleri o hak etti” dedi. (DHA)
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/975009/Yikanmiyor__doktora_da_gitmiyor__Mal_varligi_sasirtti.html
Derme çatma naylon çadırda bin 400 rakımlı yaylada, oğlu Mehmet Demirkan'la birlikte 10 yıldır yaz kış yaşayan Halil Demirkan, yürüyememesine rağmen doktora gitmeyi reddediyor.
300 küçükbaş hayvan, 50 civarı tavuk ve horoz, traktörü, aracı, Simav merkezde ve köyünde evi olduğu öğrenilen Demirkan'ın, insanları tanımakta zorluk çektiği ve hareket kabiliyetinin olmadığı görüldü.
Son bir yıldır tamamen yürüyemeyen Halil Demirkan, dizlerinin üzerine bağladığı naylonlarla sürünerek çadırdan çıkıp, toprak üzerinde oturarak dağ başında çok kötü şartlarda gününü geçiriyor. Demirkan'ın üzerindeki elbiselerin uzun zamandır yıkanmadığı ve yaşadığı bölgede tuvalet ve banyo ihtiyacını karşılayacak yerin olmaması ve elektrik olmadan yaşamını sürdürmesi dikkatlerden kaçmadı.
45 yaşındaki oğlu Mehmet Demirkan, yaptığı açıklamada, “80 yaşında babam var. Doktora götürmek istiyorum ama tedavi olmak istemiyor. Tedavi olması için bir çare arıyorum. Babamın yürüyememesine üzülüyorum. Ama kendisi doktora gitmek istemiyor” dedi.
Simav ilçesi İnlice Köyü Muhtarı Ahmet Güzel, konuyla ilgili İHA muhabirine yaptığı açıklamada, “Köyümüz sınırları içerisinde bulunan yaylada hayvancılık yapan Halil Demirkan tedaviyi kabul etmiyor. Babası ve oğlu yaz kış dağda durmaktadırlar. Halil Demirkan'ın ayakları tutmuyor. Devamlı olarak çömelerek duruyor. Oğlu var bir tane, o da hayvanlara bakıyor, babasına bakamıyor. Yapayalnız dağda duruyor. Vatandaşımızın dizlerinden tedavisinin yapılması gerek. Vatandaşımızın ikna edilip tedavi için bir yere gönderilmesi lazımdır” ifadelerini kullandı.
Yıkanmıyor, doktora da gitmiyor! Mal varlığı şaşırttı
Kütahya'nın Simav ilçesine bağlı İnlice köyünde hayvancılık yapan 80 yaşındaki Halil Demirkan, varlık içinde sefalet çekiyor.
Yayınlanma tarihi: 14 Mayıs 2018 Pazartesi, 13:23
![[Haber görseli]](https://www.cumhuriyet.com.tr/thumbs/600x336/Archive/2018/5/14/975009_resource/varlik-icinde-sefalet-cekiyor--11470946.jpg)
300 küçükbaş hayvan, 50 civarı tavuk ve horoz, traktörü, aracı, Simav merkezde ve köyünde evi olduğu öğrenilen Demirkan'ın, insanları tanımakta zorluk çektiği ve hareket kabiliyetinin olmadığı görüldü.
Son bir yıldır tamamen yürüyemeyen Halil Demirkan, dizlerinin üzerine bağladığı naylonlarla sürünerek çadırdan çıkıp, toprak üzerinde oturarak dağ başında çok kötü şartlarda gününü geçiriyor. Demirkan'ın üzerindeki elbiselerin uzun zamandır yıkanmadığı ve yaşadığı bölgede tuvalet ve banyo ihtiyacını karşılayacak yerin olmaması ve elektrik olmadan yaşamını sürdürmesi dikkatlerden kaçmadı.
45 yaşındaki oğlu Mehmet Demirkan, yaptığı açıklamada, “80 yaşında babam var. Doktora götürmek istiyorum ama tedavi olmak istemiyor. Tedavi olması için bir çare arıyorum. Babamın yürüyememesine üzülüyorum. Ama kendisi doktora gitmek istemiyor” dedi.
Simav ilçesi İnlice Köyü Muhtarı Ahmet Güzel, konuyla ilgili İHA muhabirine yaptığı açıklamada, “Köyümüz sınırları içerisinde bulunan yaylada hayvancılık yapan Halil Demirkan tedaviyi kabul etmiyor. Babası ve oğlu yaz kış dağda durmaktadırlar. Halil Demirkan'ın ayakları tutmuyor. Devamlı olarak çömelerek duruyor. Oğlu var bir tane, o da hayvanlara bakıyor, babasına bakamıyor. Yapayalnız dağda duruyor. Vatandaşımızın dizlerinden tedavisinin yapılması gerek. Vatandaşımızın ikna edilip tedavi için bir yere gönderilmesi lazımdır” ifadelerini kullandı.
Sanırsam Düşük Yaptığını Söyleyemediği İçin Hastaneden Bebek Kaçırmış
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/973965/Hastaneden_bebek_kacirmisti__Nedeni_ortaya_cikti.html
Afyonkarahisar Devlet Hastanesi’nin B Blok 1’inci katındaki Yeni Doğan Ünitesi’nden dün Suriyeli Amir Zahlül Meeso (39) ve Ravva Zahlül Meeso (29) çiftinin yeni doğan oğlu Muhammed İbrahim’i kaçıran Emine Ö., nikahsız eşi Fazlı Ç. ve yengesi Fadime Ç. adliyeye çıkartılmıştı. Hakim karşısına çıkan Emine Ö. nikahsız eşi Fazlı Ç.'den hamile olduğunu ve düşük yapması nedeniyle çocuğu kaçırdığını belirttiği öğrenildi.
TELAŞLI BİR ŞEKİLDE HASTANEDEN ÇIKTI
Emine Ö., ifadesinin ardından tutuklanırken olayda ilgisi olduğu belirtilen şüpheliler, Fazlı Ç. ve yengesi Fadime Ç. serbest bırakıldı. Bu arada, üzerinde hemşire kıyafeti bulunan kadının, kundağa sarılı ve üzerinde örtü bulunan bebeği odasından aldıktan sonra koridorda telaşlı adımlarla yürümesi kameralara yansıdı. Diğer görevliler arasında hızlı adımlarla yürüyen kadının, kameralar karşısından tereddüt etmesi ve saklanmaya çalışması dikkati çekiyor.
Hastaneden bebek kaçırmıştı: Nedeni ortaya çıktı
Afyonkarahisar’da Suriye uyruklu bir ailenin yeni doğan erkek bebeklerini hemşire kılığında hastaneden kaçıran ve bugün tutuklanan kadının telaş içindeki görüntüleri kameralara yansıdı.
Yayınlanma tarihi: 12 Mayıs 2018 Cumartesi, 20:53
![[Haber görseli]](https://www.cumhuriyet.com.tr/thumbs/600x360/Archive/2018/5/12/973965_resource/231312.jpg)
TELAŞLI BİR ŞEKİLDE HASTANEDEN ÇIKTI
Emine Ö., ifadesinin ardından tutuklanırken olayda ilgisi olduğu belirtilen şüpheliler, Fazlı Ç. ve yengesi Fadime Ç. serbest bırakıldı. Bu arada, üzerinde hemşire kıyafeti bulunan kadının, kundağa sarılı ve üzerinde örtü bulunan bebeği odasından aldıktan sonra koridorda telaşlı adımlarla yürümesi kameralara yansıdı. Diğer görevliler arasında hızlı adımlarla yürüyen kadının, kameralar karşısından tereddüt etmesi ve saklanmaya çalışması dikkati çekiyor.
12 Mayıs 2018 Cumartesi
6 yaşındaki çocuk 'Annemi dövüyor' diye polisi aradı
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/05/11/6-yasindaki-cocuk-annemi-dovuyor-diye-polisi-aradi/
6 yaşındaki çocuk 'Annemi dövüyor' diye polisi aradı
Altı yaşındaki bir çocuk, annesinin darp edilmesi üzerine polisi aradı. İtalyan medyası, kadın sevgilisinden dayak yerken hiçbir şey yapmadan izleyen komşuların yanında polisi arayan altı yaşındaki çocuğa övgüler düzdü.
DUVAR – İtalya’da altı yaşındaki bir çocuk, annesinin sevgilisi tarafından darp edilmesi karşısında polisten yardım istedi. Rai News’ün haberine göre, çocuk polisi ağlayarak aradı, “Haydi, annemi dövüyor” diye acilen gelmelerini istedi.
Sicilya’da yaşanan olayda polis adrese gittiğinde, 33 yaşındaki bir kadını yerde kan içinde buldu. Telefon eden altı yaşındaki kız çocuk annesinin yanı başında ağlıyordu. Etraflarında ise olanları izleyen komşular vardı.
44 yaşındaki adamın, çiftin üç yaşındaki çocuklarını alarak oturdukları evden kaçtığı tespit edildi. Adamın daha sonra yakalandığı belirtildi.
İtalyan medyası, komşular hiçbir şey yapmadan izlerken polisi arayan altı yaşındaki çocuğa övgüler düzdü.
Kredi kartını çalan karga gişeye gitti!
https://www.gazeteduvar.com.tr/video/2018/05/11/kredi-kartini-calan-karga-giseye-gitti/
Kredi kartını çalan karga gişeye gitti!
DUVAR - Japonya’da bir karga, önce yolculardan birinin kredi kartını çaldı, sonra da bilet gişesine yerleştirmeye çalıştı. Japonya’da, kargaların ne kadar akıllı olduklarını kanıtlayan bir video çekildi. Bir Twitter kullanıcısı tarafından paylaşılan görüntülerde bir karga, yolculardan birinin kredi kartını çalıyor ve bilet gişesine yerleştirmeye çalışıyor. Uzmanlara göre karganın kartı çalmasının nedeni, üzerindeki parlak hologramlar olabilir.
Aşk Mükemmel Değildir!
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/05/11/internette-tanisti-65-bin-mesaj-atti/
İnternette tanıştı, 65 bin mesaj attı
ABD'de bir kadın, internetten tanışıp bir kez buluştuğu bir adamı taciz etmekle suçlanıyor. Dava dilekçesine göre, kadın adama bazen günde 500 tane olmak üzere yaklaşık 65 bin cep telefonu mesajı yolladı. Gözaltına alan kadın ise 'ruh eşini bulduğunu' savundu.
DUVAR – ABD’nin Arizona eyaletinde yaşayan 31 yaşındaki Jacqueline Ades, bir çöpçatanlık sitesinde tanıştığı adamı bir yıldır taciz etmekle suçlanıyor. Adı açıklanmayan adam kadını mahkemeye verirken, şikâyet dilekçesinde çarpıcı iddialar yer aldı.

.
İddiaya göre Ades adama bazen günde 500 tane olmak üzere 65 bin cep telefonu mesajı attı; adam ülke dışındayken evine girip banyo yaptı; sağ koltukta bir satır tuttuğu arabasıyla adamın kapısına dayandı; bir kez de ofisini bastıktan sonra polis eşliğinde dışarı çıkarıldı.
Gözaltına alınan Ades, cezaevinden gazetecilerin sorularına yanıt verirken de geri adım atmadı. Buluştuğu adama hemen aşık olduğunu söyleyen Ades, “Onun benim ruh eşim olduğunu düşündüm” dedi. Binlerce cep teelfonu mesajıyla ilgili soruya ise “Aşk mükemmel değildir” yanıtını verdi.
Ades, tehdit, korkutma ve taciz suçlamasıyla yargılanacak. (Dış Haberler)
8 Mayıs 2018 Salı
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/970746/Emanet_cocuklarin_cilesi.html
Yayınlanma tarihi: 07 Mayıs 2018 Pazartesi, 22:27
![[Haber görseli]](https://www.cumhuriyet.com.tr/thumbs/600x360/Archive/2018/5/7/970746_resource/ozan.jpg)
Form A belgesi nedir?
Yasalara göre, ailelerin sahip çıkmadığı ya da çıkamadığı çocukların devlet himayesi altına alınarak, 18 yaşına kadar bakılması gerekiyor. Bu süreçte çocukların tüm bakımı, psikolojik gelişimi ve eğitimini devlet üstleniyor. Yetiştirme yurtlarında en az 2 yıl kalan ve 18 yaşını dolduran çocuklar için koruma kararı usulen kaldırılarak, ‘Forum A’ adı verilen bir belge düzenleniyor. Bu belge ile devletin büyüttüğü çocuklara yine yaşamlarına devam edebilmeleri ve yeni bir yaşam kurabilmeleri için kamu kuruluşlarında iş imkânı sağlanması gerekiyor.
Yardım vaadi
Çocukların yurtlardan ailelere dönüşünün en temel gerekçesini ailelere sunulan ‘aylık yardım’ vaadi oluşturuyor. Bu kapsamda devlet çocuk başına aileye aylık yardım yapıyor. Dava dosyalarına göre kimi aile aylık yardım parası için, kimisi de bilgisi dahilinde olmadan çocukların çıkış belgesine imza atıyor, okuma yazması olmayanlara ise parmak bastırılıyor. Hafta sonu gezmeye çıkmak için imza attırılan ve belge düzenlenen çocuklar, yurda geri döndüğü zaman koruma kararının iptal edildiğini ve yurda geri dönemeyeceğini öğreniyor. Ailesinin de sahip çıkmadığı çocuklar terminallerde, parklarda ve bahçelerde yatmak zorunda kalıyor, uyuşturucuya ve suça yöneliyor.
İstatistikler gizleniyor
Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Mart 2017 istatistiklerine göre, 1368 kuruluşta, toplam 14 bin 189 çocuk bulunuyor. Kurumdan ayrılanlara veya firar edenlerin istatistiklerine ilişkin bir veri bulunmuyor. Kurumdan ayrılan gençlere ilişkin ulaşılabilen tek istatistik, 3413 sayılı ‘Korunmaya İhtiyacı Olan Çocukların İşe Yerleştirilmesine İlişkin Tüzük’ çerçevesinde işe yerleştirilenlerin sayısı. Bu kanun kapsamında işe yerleştirilenlerin ayrılması, atılması, görevinden kendi isteği ile ayrılması gibi nedenlere ilişkin istatistikler de tutulmuyor. Yetiştirme Yurtları’nda kalmış olan ve yardıma ihtiyacı olanların, Yurt-Ay derneğine gönderdikleri; kimliklerinin ve kaldıkları yurtların açıklanmasını istemeyen mağdurların, yaşamlarına ilişkin anlatımları yürek burkuyor.
Akıl hastanesine yolladılar
“8 yaşında babam tarafından bana bakılmadığı için Yozgat yurduna verildim. Yaklaşık 5 sene kaldım, yurtta arkadaşlarım ve bana karşı şiddet uygulanıyordu, yaramazlık yapan cezalandırılıyor ve dayak atılarak hâkimiyet kurulmak isteniyordu. Şiddete ve baskıya dayanamayan çocuklar ise yurtlardan kaçıyordu. Yaşım 13’e geldiğinde Adana’da bir yurda tayinim çıktı, orada da maalesef şiddet ve eziyet devam ediyordu. Bir hoca vardı, itiraz eden, yaramazlık yapanlara kafa atardı. Kaç öğrencinin burnunu kırdı, hastaneye de kendi götürürdü, “Düştüm diyeceksiniz” diyerek. Şiddet ve dayak olaylarına dayanamayan kardeşlerimden çoğu, yurtlardan kaçmak zorunda kaldı, kimisi geri getirildi, kimisi ise bulunamadı. Ben yurtta bu duruma itiraz ediyordum, ‘Bunları yapmaya hakkınız yok’ diyordum. Buna karşılık şiddet daha da artıyordu.
Ağabeyine verdiler
İl müdürünün kurum ziyaretine geldiği bir gün kendisine kurumda olanları anlattım. Yurt idarecileri şikâyetimi duymuşlar, beni ‘akıl sağlığı yerinde değil’ diye uydurma bir raporla Ankara’da bir rehabilitasyon merkezine attılar. Yaklaşık 6 ay burada kaldım, akıl sağlığım ortam dolayısıyla neredeyse gerçekten bozulacaktı. Genel müdür, Rehabilitasyon Merkezi’ni denetlemeye geldiğinde ona olanları anlattım. Benim derhal tekrar Adana yurduna gönderilmemi istedi. Yurt yönetimi, genel müdüre şikâyet ettiğimi öğrenince, bilinçli ve kasten, iş hakkımı almamı engellemek adına, alkol bağımlısı olan, yıllardır arayıp sormayan abimi bulup getirdiler ve ‘yardım yapacağız sana’ dediler. Abim para yardımını duyunca evrağa imzayı attı ve el birliğiyle geleceğimle oynadılar. Beni yurttan, zorla abime teslim ettiler, araştırma soruşturma, yerinde tespit ve tebligat olmadan, keyfi bir raporla koruma kararım kaldırıldı ve mağdur edildim. Daha sonra abimin 3 tane çocuğu oldu. Hanımına ve çocuklarına sahip çıkmayan abim, kendi çocuklarını da yurda verdi. Benim gibi binlerce mağdur olan genç var, özellikle kız kardeşlerimiz üvey babaya, enişteye, üvey abiye imza karşılığı teslim edildi, cinsel istismar, taciz, baskı ve şiddete maruz kalan kız kardeşlerimiz hâlâ yaşam savaşı vermekte.”
‘Kızını sürgün ederiz’ tehdidi
“1980-1991 yılları arasında Malatya’da bir kız Yetiştirme Yurdu’nda kaldım. 1991 yılında kurum yetkililerinden izinsiz çarşıya gittim ve iki saat içinde kuruma tekrar döndüm. Buna rağmen kurum yetkilileri babamı çağırarak, beni zorla babama teslim ettiler. Babamın okuma ve yazması yoktu. Bana bakabilecek ve eğitimimi devam ettirebilecek ekonomik gücü de yoktu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen kurum yetkilileri, kendi kafalarına göre yazdıkları dilekçeyi babama imzalatarak gitmek istemediğim halde beni zorla babama teslim ettiler. ‘Kızını almazsan sürgün ederiz, izini kaybedersin’ diye baskı yapmışlar. Dilekçede, ‘Ekonomik durumum düzeldi, kızıma bakabilecek gücüm var, kızımın kurumda kalmasını istemiyorum’ yazmışlar. Daha sonra kendi yazıp çizdikleri bu dilekçe ve uzmanın tuttuğu ekonomik ve sosyal inceleme raporum ile mahkemeye müracaat etmişler. Kurum uzmanının tuttuğu raporda bile inanın hiçbir olumlu tablo olmamasına rağmen mahkeme, evrak üzerinden koruma kararımı kaldırmış. Hem de bize (aileme) tebligat göndermeden tek taraflı duruşma yapılarak evrak üzerinden koruma kararım kaldırıldı. Bu durum zaten yasalara uygun değil.”
‘İzin’ dediler geri almadılar
Annemizin vefatı ve babamızın akli dengesinin olmayışı nedeniyle biz 4 kardeş yetiştirme yurduna verildik. İki erkek kardeşimiz erkek yurduna bizler de kız yurduna gittik. Kız Yetiştirme Yurdu, yuva olunca, kız kardeşlerimle Gümüşhane’de bir yurda gönderildik. Erkek kardeşlerimiz Sivas’ta kaldı. Babamız yaz tatilinde bizi almaya geldi. Biz çantamızı hazırlarken babama ‘izin’ diye çıkışımız için parmak bastırmışlar. Biz bunu yurda döndüğümüzde öğrendik. Babamın okuması yoktu. Bizi yurda almadılar, 18’e girmeme bir hafta kala neden çıkışımızı yaptılar hâlâ anlamış değiliz. Kardeşimle ben çok kötü günler geçirdik. Mecburi bir evlilik yaptım, bir yuvam olsun diye ama kader burda da yüzümüzü güldürmedi maalesef. Sadece devletimizin bizlere verdiği iş hakkımızı istiyoruz.
'Şizofren babama para yardımıyla verdiler'
“Ben 1993-99 yılları arasında Bursa’da bir Yetiştirme Yurdu’nda kaldım. Yetiştirme yurduna verilme sebebim şizofreni hastası olan babamın, annemi öldürmesi. Yetiştirme yurdunda kalırken akli dengesi yerinde olmayan, cezai ehliyeti olmayan babama hukuka aykırı bir şekilde nakdi yardım ile verildim. 18 yaşımı doldurduğumda kanun ile işe yerleşmek için Bursa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne başvuruda bulundum. Haberim olmadan korunma kararımın mahkeme ile kaldırılmış olduğunu, dolayısıyla kanun ile işe yerleştirilme hakkımdan faydalanamayacağımı öğrendim. Daha sonra hukuka aykırı olduğundan dolayı Bakanlığa dava açtım. Dava sonucu işe başlatıldım ve toplam 5 sene çalıştım. Bakanlığın mahkeme kararına itiraz etmesinden dolayı Danıştay, kararı 11. İdare Mahkemesine iade etti. 11. İdare Mahkemesi de daha önce vermiş olduğu işe girmem yönündeki kararı bozdu. Kanuna uygun olmamasına rağmen Bursa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nün beni şizofreni hastası olan ve annemi öldüren babama vermesi sonrası korunma kararımı da kaldırtarak işe girmeme mani olması beni çıkmaza sürükledi. Ne yapacağımı, nasıl ayakta duracağımı şaşırmış vaziyetteyim, yuvam yıkılmak üzere. Kime, nereye gittiysem hep olumsuzluklarla karşılaştım, psikolojik olarak yıpranmış durumdayım, eşime çocuğuma faydalı olamıyorum. Borçlarımı ödeyemiyorum. Benim zaten bir ailem yok ki gideyim de destek alayım. Ben yetiştirme yurdunda kalmama rağmen hayata ayak uydurmuş, ailesini kurmuş, devletin yetim bir evladıyım. Ben sadece işimi istiyorum.”
7 Mayıs 2018 Pazartesi
Bit Pazarından Satın Alınan Mektup
https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiye/2018/05/07/bitpazarindaki-mektuptan-trajedinin-belgeseli-cikti/
Bitpazarındaki mektuptan trajedinin belgeseli çıktı
Dilek Kaya, bitpazarından aldığı bir mektubun peşine düşerek 27 kişi ile görüştü. Kazım Küçakalp’in hikayesine ulaşan Kaya, Küçükalp'in Artvin Kaçkarlar Altıparmak Dağları’nda hayatını kaybettiğini öğrendi. Kazım isimli bir belgesel çeken Kaya, 44 yıl sonra bu dağcıyı ölümsüzleştirdi.
DUVAR – İzmir’de, bitpazarından 5 liraya aldığı bir mektubun izini süren Doç. Dr. Dilek Kaya, Türkiye’nin dağ kazalarında ölen 3’üncü kişisi Kazım Küçakalp’in (19) hikayesini yazıp, belgeselini çekti. 44 yıl önce yazılmış mektubu araştıran Kaya, 27 kişi ile görüşerek genç dağcının hikayesini belgesel olarak anlattı.
Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Dilek Kaya, 2016 yılının Haziran ayında, Halkapınar semtinde kurulan bitpazarından 1970’li yılların başında yazılan mektuplar, aynı kişiye ait not defteri ile öğrenci kimliğini 5 TL ödeyerek satın aldı. Mektupların merkezinde ailesi İzmir’de yaşayan, 18-19 yaşlarında, Ankara Fen Lisesi mezunu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 1’inci sınıf öğrencisi Kazım Küçükalp adlı müzik ve spor meraklısı, çok yönlü genç yer alıyordu. Bir mektupta gencin, arkadaşları tarafından Artvin Kaçkarlar Altıparmak Dağları’na yapılacak tırmanışa davet edildiğini okuyan Kaya, internette yaptığı araştırmada Kazım Küçükalp’in o tırmanışta kaza geçirdiğini ve Türkiye’nin dağ kazalarında ölen 3’üncü kişisi olduğunu öğrendi. Kazımın hikayesinden çok etkilenen Kaya, Bu hayatın ona bir borcu var” diyerek, ağabeyine, dağ çıkışına katılan kişilere, mektupların hayattaki sahiplerine ulaştı ve çektiği ‘Kazım’ belgeseliyle gencin hikayesini ölümsüzleştirdi.
BU FİLM BAŞIMA GELEN EN GÜZEL ŞEY’
John Lennon’ın ‘Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir’ sözünü hatırlatan Doç. Dr. Kaya, “Bu, hepimiz gibi Kazım için de geçerli. Bu film, benim başıma gelen en güzel şeydi” diyerek, filmin ortaya çıkış sürecini şöyle anlattı.
“Bu, beni bulan bir hikaye. Her şey 2 yıl önce bitpazarında başladı. Kazım, mektuplarıyla, yaşadıklarıyla, hayatıyla beni anlamlı bir yolculuğa çıkardı. Kazım’ın yaşadığı eve gittim, mektuplarda yazan isimlerden o dönemki arkadaşlarına, ağabeyi Attila ve yeğeni Burak Kazım Küçükalp’e ulaştım. Hepsi de bana çok yardımcı oldu. Yaklaşık iki yılda İzmir, Ankara, İstanbul ve Artvin’de çekimleri gerçekleştirdik. Artvin’de tırmanış öncesi Kazım’ı gören, kurtarma operasyonuna katılan köylülerle görüştük. Toplamda 27 kişi ile görüşme yapıldı. Bu yolda pek çok arkadaşım, öğrencim, kalpleriyle, bilgi ve becerileriyle bana eşlik etti. Pek çok yeni, güzel insan tanıdım. Onlarla birlikte bir yandan Kazım’ın hikayesini yeniden kurarken öte yandan 70’li yılların Türkiye’sine, gençlik kültürünün dışavurumlarına baktık, hatırlamaya çalıştık.”,
AİLESİ FİLMİ İZLEDİ
Filmin ilk gösterimi, önceki gün, Yaşar Üniversitesi Selçuk Yaşar Kampüsü Konferans Salonu’nda yapıldı. İlk gösterime Kazımın ağabeyi Attila, yeğeni Burak Kazım Küçükalp, Ankara Fen Lisesi ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden arkadaşları, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Kazımın ağabeyi Attila Küçükalp, “Kardeşim 19 yaşında hayatının baharında aramızdan ayrıldı. Bu hayatta bir izinin olması gerekirdi. Kimsesi yok, akrabası yok yalnızca biz varız ve bir kabri var. 44 yıl sonra hatırlanması, böyle bir filmle ölümsüzleşmesi beni çok mutlu etti” dedi.
‘ULUSLARARASI FESTİVALLERE GÖNDERİLDİ’
Öte yandan ’Kazım’ belgeseli, 10’uncu TRT Belgesel Ödüllerinde ’Ulusal Profesyonel Kategorisinde finale kalan 12 film arasında yer aldı. Film, bu kapsamda 10- 14 Mayıs günlerinde, İstanbul’da da gösterilecek. Yarışma sonuçları 14 Mayıs akşamı yapılacak ödül töreninde açıklanacak. Doç. Dr. Kaya, filmin, uluslararası film festivallerine uzun metraj belgesel kategorisinde değerlendirilmek üzere gönderildiğini söyledi.
Okuduğu mektuplar ve yaptığı görüşmelerle Kazım hakkında çok şey öğrendiğini belirten Kaya, bu çalışmada kendisinin de çok değiştiğini anlattı. Kaya, “Ben onun için bir şey yapmaya çalıştım. O güzel insanın hayatının 19 yaşında bir anda kesilmesine hiçbir anlam veremedim ve bu hayatın ona bir borcu var, bunu ben ödeyeceğim ödeyebildiğim kadar dedim ve yapabileceğim sadece buydu. Bir adam düşünün o kadar iyi ki herkes onu o yaşında Baba diye çağırıyor, 44 yıl önce yalnızca 5 dakika gören kişi bile onu unutmuyor. İki hiç tanışmayan insanız ama Kazım senin için ne? deseler, arkadaşım derim. Hiçbir şeyi birlikte yaşamadık ama onu en iyi arkadaşlarımdan biri diye hatırlayacağım” diye konuştu.
44 YIL SONRA FİLM OLDU
Filmin ilk gösterimi, önceki gün, Yaşar Üniversitesi Selçuk Yaşar Kampüsü Konferans Salonu’nda yapıldı. İlk gösterime Kazımın ağabeyi Attila, yeğeni Burak Kazım Küçükalp, Ankara Fen Lisesi ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden arkadaşları, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Kazımın ağabeyi Attila Küçükalp, “Kardeşim 19 yaşında hayatının baharında aramızdan ayrıldı. Bu hayatta bir izinin olması gerekirdi. Kimsesi yok, akrabası yok yalnızca biz varız ve bir kabri var. 44 yıl sonra hatırlanması, böyle bir filmle ölümsüzleşmesi beni çok mutlu etti” dedi. (İZMİR/DHA)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de yaşıyor
https://www.gazeteduvar.com.tr/5-yil-sonra-komadan-uyandi-ama-1980de-yasiyor-galeri-1730230?p=7 5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de ...
-
https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2018/01/28/renkli-ahsaplar-ve-bir-yorgun-savasci/ Renkli ahşaplar ve bir yorgun savaşçı... Hakkı Şü...
-
https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2019/09/18/mahmut-tuncer-halay-birlestirici-konusturucu-sevistiricidir/ Mahmut Tuncer: Halay birleşt...
-
http://egoistokur.com/nurdan-gurbilek-solen-sofrasindan-dislananlar-icin/ Nurdan Gürbilek: “Şölen sofrasından dışlananlar için” Posted...