İzleyiciler

30 Kasım 2018 Cuma

Havaalanı Robotu

https://www.gazeteduvar.com.tr/bilim/2018/11/28/frankfurtlu-robot-furhat-dert-dinliyor/

Frankfurtlu robot Furhat: Dert dinliyor!

Frankfurt Havalimanı'nda kullanılan ve yol tarifi, müşteri hizmetleri eğitimi gibi görevleri yerine getiren robot Furhat, insanların dertlerini dinlemeyi amaçlıyor. Farklı kişilikler tercih edilebilen Furhat erkek ya da kadın, yaşlı veya genç, şakacı veya ciddi olabiliyor.
Robot "Furhat" / Fotoğraf: Furhat Robotics
DUVAR – İnsansı bir yüzün projeksiyonuna sahip olan üç boyutlu bir büst şeklindeki robot Furhat, insanları izleyerek onlara göre tepkiler verebiliyor. İnsan olmadığı için önyargıları yok. Bu sayede de insanların ona karşı daha açık olabilmesini sağlıyor.
Furhat Robotics’in yöneticisi Samer Al Moubayed yaptığı açıklamada, ‘insanların bazı konularda robotlarla konuşmayı daha rahatlatıcı bulduğunu’ söylüyor. Bunun sebebi ise robotun karşısındaki kişinin kişiliğini yansıtan davranışlar sergilemesi.
Frankfurt Havalimanı’nda kullanılan Furhat; yol tarifi, müşteri hizmetleri eğitimi gibi görevleri yerine getiriyor. Merck and Furhat Robotics adlı firmanın çarşamba günü tanıttığı yeni robot ise insanlara kendilerini nasıl hissettikleri, sağlıkları ve yaşam şekilleri hakkında sorular sorarak kişileri hastalık risklerine karşı uyarıyor.
FARKLI KİŞİLİKLERE BÜRÜNEBİLİYOR
Moubayed, robotun yapacağı işe göre farklı bir kişiliği olması gerektiğini söylüyor. Farklı kişilikler tercih edilebilen Furhat erkek ya da kadın, yaşlı veya genç, şakacı veya ciddi olabiliyor.
Moubayed, Furhat ile birlikte robotların en büyük problemlerinden olan ifade kullanamama sorununun çözüldüğünü düşünüyor. (Sputnik)
https://www.youtube.com/watch?v=vqZgIOAW9bo&feature=youtu.be

15 Kasım 2018 Perşembe

Hologramla Evlendi

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/11/14/hologramla-evlenen-kondo-o-benim-icin-yaratilmis/

Hologramla evlenen Kondo: O benim için yaratılmış!

Japonya hiçbir akrabasının katılmadığı bir düğünde, sanal âlemde 16 yaşında bir şarkıcı olan hologram Hatsune Miku ile evlenen Akihiko Kondo: Miku'yu internette keşfettim ve benim için yaratıldığına inanıyorum.

İskender Gündüz Efsanesi

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1139438/40_yildir_magarada_yasiyor__2_dil_biliyor__gecmisini_sir_gibi_sakliyor.html

40 yıldır mağarada yaşıyor! 2 dil biliyor, geçmişini sır gibi saklıyor

Balıkesir’de yaşayan 72 yaşındaki İskender Gündüz tam 40 senedir mağarada yaşamını sürdürüyor. Hayatının bir kısmını Brüksel'de geçiren ve 2 dil bilen Gündüz, 40 yıl önce ailevi sebeplerden dolayı çıktığı dağdan bir daha inmedi.
Yayınlanma tarihi: 13 Kasım 2018 Salı, 11:39


















40 yıllık dağ yaşamının 30 yılını 200 metre derinliğindeki mağarada geçirdiğini söyleyen İskender Gündüz, son 10 yılda da mağaranın göçmesi neticesinde kendi elleriyle yaptığı kovukta yaşamını sürdürüyor. Şehir ve köyde yaşamayı reddeden ve gelen davetleri de geri çeviren İskender Gündüz, dağda yaşamanın şehirde yaşamaktan daha kolay olduğunu söylüyor.

















İskender Gündüz efsanesi
Akyar kırsal mahallesinin çevre köylerinde İskender Gündüz esrarını koruyor. Geçmişi ile ilgili hiçbir bilgi vermeyen İskender Gündüz için çevrede yaşayan köylüler değişik rivayetlerde bulunuyorlar. Civar köylerde yaşayan vatandaşlar İskender Gündüz’ün İzmir Karşıyaka Koleji’nden mezun olduğunu, üniversitede İngilizce ve Fransızca bölümünü bitirdiğini ve üç dili birden konuştuğunu ileri sürüyorlar. Geçmişiyle ilgili vatandaşlar ayrıca İskender Gündüz’ün uzun yıllar Belçika’da babası, eşi ve iki çocuğuyla birlikte yaşadığını, annesinin ölümünden kendisini sorumlu tutarak köyündeki dağa yerleştiğini belirtiyorlar.
Gündüz: "Tabiatta bunalım olmaz"
40 yıldır dağda bir mağarada yaşamını sürdüren İskender Gündüz ise İHA’ya yaptığı açıklamada, “Benim adım İskender Gündüz. 70’i geçen yaşım var. Ben hep dağdayım; 40 seneden beri dağdayım. Tabiat kişiyi biyolojik bakımdan yoğurur. Mademki tabiata uyduk, tabiatta kalıyorum ben. Dağda yaşamak zor olmuyor. Niye zor olsun ki alıştık artık. Kış da böyle, yaz da böyle, üşünecek durum yok. Neden bu hayatı seçtiğim mevzuya girmez, kişinin hayatı hürdür. Nasıl alıştıysan tabiatı budur. Beni bu hayata iten bir şey yok, ben 35 seneden beri dağdayım. Ne bileyim insan dağa nasıl çıkar, nasıl kalır bilmem. O günkü bunalım, bugünkü bunalım değildi. 35 sene geçmiş aradan. O gün evlenen çocuğun bugün 35 yaşında çocuğu var demektir, doğru mu? Bunalım yok. Tabiatta bunalım olmaz, imkan yok. Burayı çalışarak ben yaptım. Yukarıda yer altı vardı, maden ocağı. 200 metre derinlikte alırdım ben, buradan 500-600 metre ileride. Çöktü kapandı orası. Orada 30 seneye yakın kaldım. Yer altı adamı bunaltır, dışarıya benzemez. Burayı ben kendim kurdum. Burası alıştırdı beni kendisine. Başka bir şey yok. Maden ocağında 200 metre yerin altındaydım ben burası gibi değildi. Yani burası sonuç. Buraya gelenim gidenim var. Bana burada neden kalıyorsun demezler. Çünkü onların evlerine girdim ben, bir miktar kaldığım oldu. Bana sağlık vermiyor. Yani beton evlerde bana yatış, kalkış, hayat hakkı yok. Burada ben rahatım. Geceleri soğuk olmuyor, kar, kışta da soğuk olmuyor. Tabiat bedeninin sıcaklığını bozmazsa bir şey olmaz. Bozarsa hasta olursun” dedi.






















"Şeker gelsin çay yapacağız"
Kendisini ziyaret eden köylülerden sadece şeker istediğini de belirten İskender Gündüz, “Sizden sadece şeker istiyorum. Başka canınızın sağlığı. Bir de pantolon getirirseniz o da işe yarar. Bir de 44 numara çizme. Ben çok okurum. Gözlerimi bozar, ben gözlük kullanmıyorum. Ne yapalım kader, kader bize denk geldi. Bakalım gelecekte ne olacak? Belli olur mu? Şeker gelecek, çay yapacağız. Uğurlar ola” ifadelerini kullandı.

Köyde mağarada yaşamını sürdüren İskender Gündüz’ü sık sık ziyaret ederek yaşadığı Mecidiye köyünden ihtiyaçlarını karşılayan Halil Burunsuzoğlu da İskender Gündüz ile ilgili, “Biz İskender Ağabeyi çocukluğumuzdan beri tanırız. Bizim köyümüze gelip gider, kimseye bir zararı olmamıştır. 1946 doğumlu Balıkesir Bigadiç Akyar köyündendir. Daha önce yaşadığı mağara bundan 500 metre ilerideydi. Orası eski bir maden ocağı göçmüştür. Beş yıldan beri de burada yaşamaktadır. Çevreyle uyum sağlamıştır, kısacası insanlardan uzaktır. Niye böyle bir hayat seçtiğini kimileri bilir, kimileri bilmez, biz de pek detaylı araştırmayız. Artık kendisinin kararı, kendisinin seçimi. Biz elimizden geldiği kadar ona yardımcı olmaya çalışıyoruz. Giyimde, yemede, içmede hayatta kalmasını sağlamaya çalışıyoruz. Biz çevre köydeniz. Ama sürekli kendisini köylümüz gibi biliriz, severiz, sayarız, ağabeyimizdir. Elimizden geldiği kadar yardım ederiz” diye konuştu.

9 Kasım 2018 Cuma

Babayı Öldürüp Gömmek - Tipik bir Türk Ailesi

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1135929/is_adaminin_karisi_ve_cocuklarindan_kan_donduran_ifadeler.html

İş adamının karısı ve çocuklarından kan donduran ifadeler

İzmir’de, iş adamı cinayetinde korkunç ifadeler... Eşi ve 2 çocuğu tarafından öldürülen iş adamı Cihat Murat Öğüt’ün katil zanlısı oğlu duruşmada yanlarında kazma kürek olmadığı için babalarının cesedinin içinde bulunduğu aracı yakmaya karar verdiklerini söyledi. Zanlılar, iş adamının aracını kolonya ile yaktıklarını anlattı


[Haber görseli]
İzmir'in Torbalı ilçesinde, Nisana ayında iş adamı Cihat Murat Öğüt'ü, eşi ve iki çocuğunun öldürdüğü, daha sonrada yaktıkları ortaya çıkmıştı. Kan donduran cinayete ilişkin öldürülen adamın tutuklu eşi Öznur Öğüt ile çocukları Batuhan Ata Öğüt ve Mehmet Hadi Öğüt hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle açılan davanın ilk duruşması görüldü.
İHA'nın haberine göre, İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk duruşmada; tutuklu sanıklar Öznur Öğüt, Batuhan Ata Öğüt, Mehmet Hadi Öğüt ile tutuksuz sanık C.G. ile maktulün annesi Hatice Öğüt ile maktulün kardeşi Fatma Bahar Narin ile tarafların avukatları hazır bulundu.
“Tasarlayarak yakın akrabayı öldürmek” suçlamasıyla mahkeme heyetinin karşısına çıkan tutuklu sanıklardan Batuhan Ata Öğüt, mahkemedeki ifadesinde aileleri içinde şiddet ve geçimsizliğin olağan olduğunu ve babası Cihat Murat Öğüt’ün kendilerine sürekli bağırdığını ve şiddet uyguladığını söyledi. Babasının çok alkol aldığını iddia eden Batuhan Ata Öğüt, "Olay günü babam, annemi aramış ve ulaşamamış. Bunun üzerine ağabeyimi aradı, bağırdı ve küfretti. ‘Akşam geldiğimde sofra hazır olsun’ dedikten sonra telefonu kapattı. Akşama doğru babam eve geldiğinde sofra hazır olmadığı için bize bağırdı ve küfretti. Yemeğini yedikten sonra ‘Ben yatmaya gidiyorum. Ses çıkarmayın, kafanızı kopartırım’ diye bağırdı” şeklinde konuştu.

“ANNEMİN SAÇLARI BABAMIN ELİNDE KALMIŞTI”
Bir süre sonra babasının, “Ben size ses çıkarmayın demedim mi?” diye bağırarak evin salonuna geldiğini anlatan Batuhan Ata Öğüt, "Annem, babama gidip, ‘Biz sana ne yaptık’ dedi. O sırada ben mutfaktaydım. Çıkan sesler üzerine salona gittim. Babam, annemi dövüyordu. Araya girdim. Ayırmaya çalışırken babam bana da vurdu. Annemi yere yatırıp saçlarından tutup kafasını yukarı çekti. Annemin saçları babamın elinde kalmıştı. Babamın arkasından ellerimle onu tutup, annemin üzerinden almaya çalıştım. Babam o sırada ‘Bırak beni öldüreceğim o kadını’ diyordu. Babam hareketsiz kalınca onu bıraktım. Annemin başı kanıyordu ve yerde hareketsiz yatıyordu. Ağabeyimle birlikte annemin elini yüzünü yıkayıp mutfağa götürdük. Daha sonra salona, babama bakmaya gittim. Yerde hareketsiz yatıyordu, karnı şişip, inmiyordu. Ağabeyim geldi ‘Topla kendini, olan oldu’ dedi. Babamın nefes almadığını görünce ağlamaya başladım” ifadelerini kullandı.
“HALIYA SARIP EVDEN ÇIKARDIK”
Ağabeyinin, kendisine “C.G.’yi alıp buraya getir” dediğini söyleyen Batuhan Ata Öğüt, “Gidip C.G.’yi aldım. Eve gelince ağabeyimle babama baktılar. C.G. ‘Başınız sağolsun’ dedi. O sözleri duyunca darmadağın oldum. Babamı halıya sarıp evden çıkardık, arabaya koyduk. C.G. bana yolu tarif etti. Ormanlık bir alana geldik. Babamın arabasında kolonya şişesi vardı. Onu döküp arabayı yaktık. Araba alev alınca olay yerinden ayrıldık. C.G.’yi evine bıraktıktan sonra eve gittim ve odama kapanıp sabaha kadar ağladım. Babamın kayıp olduğu yönünde ihbarda bulunmamız için sabah karakola gittik” dedi.
KAZMA KÜREK OLMADIĞI İÇİN YAKMIŞLAR
Babasının agresif bir kişiliğe sahip olduğunu iddia eden Mehmet Hadi Öğüt ise bir defasında sırf çimleri kısa kestiği için babasının kardeşini bahçe hortumuyla dövdüğünü söyledi. Babasının öldüğü anı anlatırken gözyaşlarına boğulan Mehmet Hadi Öğüt, olay anını kardeşi ile tutarlı biçimde anlatarak, “Aklıma ilk arkadaşım C.G. geldi. Onu aradım, olaydan bahsetmeden bizim eve gelmesini sağladım. İddia edildiği gibi babama herhangi bir ilaç veya enjeksiyon vermedik. Babam hastalıkları nedeniyle gün içinde birçok ilaç kullanırdı. Olayda yastık da kullanılmadı” diye konuştu.
Olay sonrası polisi aramanın aklına gelmediğini ileri süren Mehmet Hadi Öğüt, “C.G. ile birlikte babamı evden çıkarmaya karar verdik. Babamı halıya sardık, asansöre koyup evden çıkardık. Annem ağlıyordu, ‘sakin ol, her şey düzelecek’ dedim. Ormanlık alana gittiğimizde C.G. gömmemiz gerektiğini söyledi ama yanımızda gömmek için alet yoktu. Arabada kolonya şişesi vardı. Arabayı yakmamız gerektiğini ben söyledim” ifadelerini kullandı.
Cihat Murat Öğüt ile evlendiği günden beri şiddet gördüğünü ifade eden maktulün eşi Öznur Öğüt ise, “Devamlı şiddet gördüm, çok defa aldatıldım. Gördüğüm şiddet için hiçbir yere başvuramadım. Torbalı küçük bir yer. Eşim, adliyeden karakola kadar birçok kişiye rüşvet verirdi. Jandarmalara evdeki sucukları ve patatesleri vermişti. Torbalı’da görevli bir savcıya 20 bin lira rüşvet verdiğini biliyorum. Bu parayı evde gördüm. Polislerin birçoğu arkadaşıydı. Bu nedenlerle şikayette bulunamadım. Polis ve savcı ben gider gitmez ona haber verirdi” iddialarında bulundu.
"ÖLDÜM SANDIM"
Olayın oğlu Batuhan Ata Öğüt'ün anlattığı şekilde geliştiğini dile getiren Öğüt, savunmasını şöyle devam ettirdi:
“Eşim, uyumaya gittikten sonra seslerin çıkması üzerine geldiği salonda çocuklarıma ve bana bağırdı. Sonra televizyon koltuğuna oturan Murat, bana sigara paketi ve elindeki çakmağı fırlattı. Bunlar bana denk gelmesin diye refleks olarak yaptığım vücut hareketinin ardından arkamı döndüğümden sırtıma tekme attı. Sonra elleri ve ayaklarıyla bana saldırdı. Çığlık attım, o an nefesim çekildi, öldüm sandım. Saçımı tuttu ve yukarıya doğru kaldırdı beni. Bir taraftan da diziyle karnıma doğru vuruyordu. Batuhan'ın geldiğini gördüm. Saçımdan tutarken bir sıcaklık hissettim. Başımdan kan akıyordu. O sırada Batuhan beni geçerek babasına doğru gitti. Sonrasında yere yığıldığım ve bayıldığım için hiçbir şey hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde oğullarımın, mutfakta elimi yüzümü yıkadıklarını anımsar gibi oldum. Oğullarımdan biri, ‘Babam yerde yatıyor, galiba öldü’ deyince ben de, ‘Ölmemiştir' diye tepki verdiğimi hatırlıyorum.”
Kendisinin ve çocuklarının cani olmadığını, eşinin vücuduna enjeksiyonla bir ilaç vermediklerini savunan Öğüt, yaşanan olaydan üzüntü duyduğunu dile getirdi.
Mahkeme başkanının, “Neden polisi aramadın?” sorusuna, “Çocuklarımla, bu olaya inanamadık. Hadi ve Batuhan'a bir şey olacak diye polisi aramadım. Şimdiki aklım olsaydı polise haber verirdim. Olay sırasında bayılmam hayatıma mal oldu” diye cevap verdi.
“CESEDİ GÖRÜNCE ŞOKA GİRDİM”
Olay yerine gidene kadar olanlardan habersiz olduğunu ileri süren sanık C.G. de olay akşamı eve geldiğinde “Neler oluyor?” diye sorması üzerine, Mehmet Hadi Öğüt'ün, “Olan oldu” dediğini söyledi. Salonda kilim ya da battaniye sarılı cesedi kendisine gösterdiklerinde şoka girdiğini anlatan C.G., Batuhan Ata Öğüt'ün babasının ölümünden emin olmak için yüz kısmına küçük bir yastığı koyduğunu aktardığını dile getirdi.
“Evli ve iki çocuk babasıyım. Babam hasta biri. Beni yakma Hadi” şeklinde sözler söyleyince Mehmet Hadi Öğüt'ün ise, “Susarsan sana hiçbir şey olmayacak” dediğini iddia eden C.G., cesedin arabaya yerleştirilmesinin ardından kendisinin eve bırakılacağı sözünü iki kardeşten aldığını ancak iki sanığın sözünü tutmayarak arabayı ormanlık alana götürdüğünü kaydetti.
“DERİN BİR YANIK KOKUSU DUYDUM"
Arabayı yakma fikrinin kendisinden çıkmadığını savunan C.G., “Yakma olayını görmedim; çünkü ben yanan arabaya uzaktım. Sadece derin bir yanık kokusu duydum. Diğer araçla eve dönerken iki kardeşin 'Yandı mı acaba?' diye birbirlerine bir soru sorduklarını duydum. Beni eve bırakmadan önce, Hadi bana, 'Evden hiç dışarı çıkmayacaksın. İfadeni ben hazırlayacağım. Susmazsan hesap, kitabını sen yap' dedi. Sadece iyi niyetimin kurbanı oldum. Bana evde ceset olduğunu söyleselerdi yerimden kıpırdamazdım. Beraatimi istiyorum” savunmasında bulundu.
İddia makamının tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ve dava katılma taleplerinin kabulüne karar verilmesi yönünde söz alan tutuklu sanıklar, tahliye talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların mevcut hallerinin devamına karar vererek duruşmayı erteledi.
OLAY
İzmir’in Torbalı ilçesinde 15 Nisan’da, iş adamı Cihat Murat Öğüt’ün cesedi, 35 TTG 35 plakalı yanan cipte bulunmuştu. Olayla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında, Öğüt’ü öldürdükten sonra cesedin içinde bulunduğu cipi ormanlık alanda yaktıkları iddia edilen maktulün eşi Öznur Öğüt, çocukları Batuhan Ata Öğüt ve Mehmet Hadi Öğüt ile arkadaşları C.G. tutuklanmıştı. C.G. daha sonra tahliye edilmişti.


Kardeşine Böbreğini Verecekken Tutuklandı

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1132268/Kardesine_bobregini_verecekken_tutuklandi.html

Kardeşine böbreğini verecekken tutuklandı

Diyaliz hastası kardeşine böbreğini verecekken gözaltına alınıp tutuklandı, tutuksuz yargılanma talepleri de reddedildi...
Yayınlanma tarihi: 05 Kasım 2018 Pazartesi, 19:43
[Haber görseli]
Selda Özçellik iki böbreği de olmayan kardeşi Aytaç Özçellik’e böbreğini vermek için hastanede gerekli tetkikleri yaptırdığı dönemde gözaltına alınıp tutuklandı. Ablasının tutuklanmasıyla Aytaç Özçellik için tek umut da yok oldu. Bir yılı aşkın süredir tutuklu olan Selda Özçellik, “Tek isteğim ağır hasta olan kardeşime böbreğimi verebilmek. Ailemiz kalabalık ancak böbreğin uyuştuğu tek kişi benim. Tutuksuz yargılanmak istedim. Bunun için tüm belgeleri mahkemeye sundum. Ancak talebim reddedildi. Mahkemenin keyfi tutumu nedeniyle kardeşim ölüm sınırına getirildi. Kardeşimin katili olmasınlar” dedi.
16 saat diyalizde...
İki çocuk babası Aytaç Özçellik, 2015 yılından beri kronik böbrek yetmezliği hastası. Haftanın dört günü toplamda ise 16 saat diyalize girmek zorunda. Hastalığı nedeniyle çalışamayan Özçellik, hastane ve ev arasında mekik dokurken ablası Selda Özçellik’in kendisine böbreğini vereceğini söyledi. Selda Özçellik kardeşine böbreğini vermek için Adana Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tetkikler yaptırmaya başladı. Her şey yolunda giderken Özçelik DHKP/C’ye yönelik yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınıp tutuklandı. Bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Özçellik iki ay önce ilk kez mahkemeye çıkarıldı. Nakil işlemlerinin yapılması için tutuksuz yargılanma talep eden Özçellik’in talebi mahkeme tarafından reddedildi. Özçellik 9 Kasım günü bir kez daha yargıç karşısına çıkarılacak. Tek isteği ise tahliye edilip nakil işlemlerine başlayabilmek.
[Haber görseli]

















































Cumhuriyet’e konuyla ilgili bir mektup yollayan Selda Özçellik, yeğenleri Yaren ve Yunus’un babalarıyla istedikleri gibi oyun oynayabilmesi için kardeşine böbreğini vermeye ilk günden beri gönüllü olduğunu belirterek “İftiracı bir gizli tanığın beyanları nedeniyle böbrek naklini gerçekleştiremedik. Tutuklandığım ilk haftadan beri kardeşimin sağlık durumuna ilişkin raporlarını avukatlarım aracılığıyla yetkililere sundum. Tutuksuz yargılanma talebinde bulundum. Bu talebim bir yıl boyunca görmezden gelindi. Mahkemenin keyfi tutumu nedeniyle kardeşim ölüm sınırına getirildi. Kardeşimin böbrek nakli ile iyileşmesini beklerken bu haksız tutuklama nedeniyle durumu ağırlaşınca annem kalp krizi geçirdi. İlk duruşmamda tahliye edilmedim. Mahkeme heyetine kardeşimin katili olmayın dedim. Buna rağmen davam iki ay sonraya ertelendi. Kardeşime böbreğimi vermek istiyorum. Kardeşimin katili olmasınlar” diye yazdı. Telefonla ulaştığımız Aytaç Özçellik ise tek umudunun ablası olduğunu söyleyerek bir an önce tahliye edilmesini beklediğini aktardı.
‘Sağlık hakkı engelleniyor’
Özçellik’in avukatlarından Berrak Çağlar, Selda Özçellik’in asılsız iddialarla tutuklandığını belirterek “Nakil yapılacak bir böbrek varken bu kadar hayati işlemin yapılamaması korkunç bir şey. Müvekkilin kendisinin ve kardeşinin sağlık hakkı engelleniyor” dedi.

7 Kasım 2018 Çarşamba

http://www.cumhuriyet.com.tr/foto/foto_galeri/1129213/14/Toplumdan_izole_yasam__Cumhurbaskani_nin_kim_oldugunu_da_bilmiyorlar.html


Tunceli- Bingöl ve Erzincan sınırlarının kesiştiği, 2 bin 500 rakımlı Hoşan Dağı'nın zirvesine yakın yamaçtaki mağara gibi evde kabile olarak yaşayan ailenin öyküsü, hayrete düşürüyor.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
2
Hüseyin Teşar (80), eşi Emine (78) ve 5 çocuğuyla ilkel şartlarda yaşıyor. Burada dünyaya geldiğini ve 80 yıldır ayrılmadığını belirten Hüseyin Taşer, akrabası da olan Emine Taşer ile evliliğinden 10 çocuklarının dünyaya geldiğini söyledi.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
3
5 çocuğundan 30 yıldır haber alamadığı anlatan Taşer, diğer 5 çocuğunun ise yanlarından hiçbir zaman ayrılmadığını kaydetti. Teşar ailesinde hiçbir fert, okula gitmezken, çocukların, iletişim kuramadıkları için konuşma yetilerini kaybedip, kendi aralarında geliştirdikleri işaret diliyle anlaşabildiği gözlendi.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
4
Tunceli- Bingöl ve Erzincan sınırlarının kesiştiği noktadaki 2 bin 500 rakımlı Hoşan Dağı, Aleviler için kutsal sayılan dağ olarak biliniyor. Dağdaki mağaraya benzer yapıyı ev olarak kullanılan Teşar ailesi, 80 yıldır yaşamlarını kabile gibi burada sürdürüyor. Ailenin reisi Hüseyin Teşar, yaşadığı mağara gibi evin, dedelerinin döneminden kendilerine kaldığını ve 300 yıldır burada yaşamın sürdüğünü belirterek, mekanlarını terk etmemekte kararlı olduklarını söyledi.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
5
5 çocuğundan 30 yıldır haber alamadığı anlatan Taşer, diğer 5 çocuğunun ise yanlarından hiçbir zaman ayrılmadığını kaydetti. Teşar ailesinde hiçbir fert, okula gitmezken, çocukların, iletişim kuramadıkları için konuşma yetilerini kaybedip, kendi aralarında geliştirdikleri işaret diliyle anlaşabildiği gözlendi.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
6
Tunceli- Bingöl ve Erzincan sınırlarının kesiştiği noktadaki 2 bin 500 rakımlı Hoşan Dağı, Aleviler için kutsal sayılan dağ olarak biliniyor. Dağdaki mağaraya benzer yapıyı ev olarak kullanılan Teşar ailesi, 80 yıldır yaşamlarını kabile gibi burada sürdürüyor. Ailenin reisi Hüseyin Teşar, yaşadığı mağara gibi evin, dedelerinin döneminden kendilerine kaldığını ve 300 yıldır burada yaşamın sürdüğünü belirterek, mekanlarını terk etmemekte kararlı olduklarını söyledi. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
7
Bölgede gezi yapan Tuncelili dağcılar İsmail Ateş ve Haydar Çetinkaya'nın, Teşar ailesinin 2 bin 500 rakımlı dağda yaşadığını fark edip, gördüklerini gazetecilerle paylaşması üzerine ailenin varlığı ortaya çıktı. Gazeteciler, Erzincan'ın Tercan ilçesine bağlı Konarlı köyündeki Hoşan Dağı'nda yaşayan Teşar ailesiyle görüşebilmek için dağcılarla çıktıkları yolculukta 3 saat araçla gidip, 2 saat de yürüdü. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
8
5 ÇOCUĞUNDAN 30 YILDIR HABER ALAMIYOR
Gazetecileri karşısında görünce şaşıran Hüseyin Teşar, görüşmeyi ikna sonucu kabul ederken, burada neden yaşadığını anlattı. Teşar, dedelerinin de burada yaşamış olması ve Hoşan Dağı'nın Aleviler için kutsal olması nedeniyle yaşamlarını burada sürdürdüklerini söyledi. Hüseyin Teşar, 50 yıl önce Emine Taşar ile yaşadığı mağarada dünyaevine girdiğini anlattı. Teşar; 10 çocuğunun olduğunu, küçük yaşlardaki Sezgin, Dogan, Mülkinaz, Cevahir, Yazgül adlı 5 çocuğunun 30 yıl önce hatırlamadığı kişilerce alındığını ve kendilerinden bir daha haber alamadığını söyledi. Eşi Emine, çocukları Ayten (30), Hüsniye (32), Sis Ali (28), Metin (35) ve Zeynep (37) ile birlikte burada yaşadığını anlatan Hüseyin Teşar, çocuklarının okula gitmediğini, teknolojinin ne olduğunu bilmediklerini anlattı. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
9
'BUGÜNE KADAR DEVLETLE HİÇ GÖRÜŞMEDİK'

Yaşadıkları 2 bin 500 rakımlı Hoşan Dağı'nda geçimlerini sadece besledikleri hayvanlarla sağladıklarını dile getiren Teşar, "Biz şimdiye kadar hiçbir devlet yetkilisiyle ne konuştuk ne görüştük. Bu ev dedemizden bize kalmış 300 yıllık bir ev. Yaşadığımız ev artık özelliğini yitirmiş, yıkılmaya yüz tutmuş, taşlar artık birbirinin üzerinde duramaz hale gelmiş. Devlet bize bir ev yapsın burada. Biz yıllardır ilkel şekilde yaşıyoruz. Suyumuzu dışarıdan taşıyarak, getiriyoruz; yolumuz yok, elektrik yok. Televizyon nedir, bilmeyiz; hiçbir şeyimiz yok. Buzdolabı yok. Yakın köylere arada da olsa belki uğruyoruz. Bakıyoruz; herkesin evi çatısı, suyu, eve gelmiş, elektrik var, televizyon var. Bizde hiçbir şey yok. Çocuklarım okuma- yazma bilmiyorlar. Türkçe konuşmayı öğrenemediler. 5 çocuğum 30 yıl önce birileri tarafından götürüldü. Hiç birinden haber alamıyorum; öldüler mi, yaşıyorlar m?" dedi. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
10
İHTİYAÇLARINI PARAYLA GİDERMİYORLAR
Teşar ailesinin fertleri, yıllarca yaşadıkları Hoşan Dağı'nda parayla alışveriş yapmadıklarını, ihtiyaçlarını mağara evlerinde besledikleri keçi, koyun, tavuk gibi hayvanları komşu köylere götürüp, değiş- tokuş yöntemiyle karşıladıklarını söyledi. Teknolojiden tamamen uzak olan aile fertleri, Türkiye'de yaşanan olaylardan haberdar olmadığını söyledi. Evde yaşayan çocuklar, Türkiye'de iktidarın ve cumhurbaşkanının kim olduğunu bilmezken, toz ve çamur içinde yaşayan ailenin en büyük kızı Zeynep, ekmek yapmayı öğrendiği için evin ekmek ihtiyacını kurduğu sacın üzerinde karşılıyor. Yemek yapmayı bilmeyen aile fertleri; soğan, patates, yağ ve çökelek dışında hiçbir gıda almazken, zaman zaman besledikleri hayvanları keserek, et yediklerini belirtti. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
11
KÖYDE GÖRDÜĞÜ GÜNEŞ PANELİNİ EVE YERLEŞTİRDİ
Evde teknolojik alet olarak ise yalnızca güneş enerjisi paneli bulunuyor. Ailenin Türkçe bilen tek çocuğu Metin Teşar, 10 kilometre uzaklıktaki Konarlı köyünde gördüğü güneş enerjisi panelinin ne işe yaradığını köylülere sorup, öğrendiğini bunun üzerine köy sakinlerinden de yardım alarak, kendi evlerine bunu kurduklarını anlattı. Düşük kapasiteli bu sistemle evlerinin 2 odasını kısmen aydınlatan aile fertleri, enerjiyi sadece 6 ay kullanabildiklerini söyledi. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
12
SEÇİMLERDE OY KULLANMADILAR
Devletin varlığından haberdar olmayan Teşar ailesinin fertleri, bugüne kadar seçimlerde oy kullanmadıklarını, hiçbir nüfus sayımına da dahil olmadıklarını dile getirdi. Okuryazar olmayan Teşar ailesi üyeleri, ilk kez yabancı olarak kendilerini haber yapmaya gelen gazetecileri gördüklerini söyledi. Evlerine gelen gazetecileri fark eden 3 kızın da korkudan saklandıkları görüldü. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
13
'HAYVAN DIŞINDA BAŞKA CANLI GÖRMÜYORUZ'

Ailesinin yaşadığı ilkel hayatı anlatan Metin Teşar, hayvanlar dışında başka canlı görmediklerini belirterek, devletin kendilerini artık görmesi gerektiğini söyledi. Teşar, "Biz burada çok zor şartlarda yaşıyoruz. Biz burada sadece hayvanlarımız ile birlikte yaşıyoruz, başka canlı göremiyoruz bile. Bu şartlarda yaşamak çok zor. Vicdanı olan, bize bir el atsın, bize bir yardım etsin. Bu şartlarda yaşamak artık çok zor. Artık yaşamaya gücümüz yok. Dayanma gücümüz kalmadı. Ne olur bize birileri yardım etsin" dedi. 
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
14
'2 BİN 500 RAKIMLI DAĞDA YAŞAM OLABİLECEĞİNE İHTİMAL VEREMEDİK'
Teşar ailesini düzenledikleri dağ gezisinde keşfettiklerini anlatan dağcı İsmail Ateş, 2 bin 500 rakımlı dağda yaşamın çok zor olacağı düşüncesiyle ilk önce mağara gibi evde kimsenin olmadığını düşündüklerini söyledi. Teşar ailesini görünce şaşırdıklarını anlatan Ateş, " Tunceli ve Türkiye'nin her yerinde dağcılık faaliyeti yapıyoruz.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
15
Arkadaşım Haydar Çetinkaya ile birlikte Hoşan Dağı'na tırmanış yaparken, buradan tesadüfen geçtik. Evi görünce burada yaşamanın olabileceğine ihtimal vermedik. Çünkü en yakın yerleşim birimi kilometrelerce uzakta ve bu rakımda 2 bin 500 rakımda insanların yaşayacağına ihtimal vermedik. Tırmanış sonrası eve geldik, insanları gördük. Bizi gördükleri gibi kaçtılar. Zazaca konuşarak, aile ile irtibat kurduk. Yaşam şartlarını görünce çok etkilendik. Çok ilkel koşullarda yaşıyorlar. Hiç insan yüzü görmemişler.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
Haber görseli
16
Adeta mağara devrinde yaşıyorlar. Birilerinin bu aileye destek olması gerekiyordu. Gazeteci arkadaşlarla görüşüp, bu durumun duyurulmasını, birilerinin bu insanlara yardım etmesini sağlamak için bir çaba içine girdik. Türkiye'nin hiçbir yerinde bu rakımda insan yaşayamaz" diye konuştu.

5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de yaşıyor

 https://www.gazeteduvar.com.tr/5-yil-sonra-komadan-uyandi-ama-1980de-yasiyor-galeri-1730230?p=7 5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de ...