İzleyiciler

26 Aralık 2019 Perşembe

Beyaz sakallı soyguncu, çaldığı paraları 'İyi Noeller' diyerek etrafa saçtı

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1710727/beyaz-sakalli-soyguncu-caldigi-paralari-iyi-noeller-diyerek-etrafa-sacti.html

Beyaz sakallı soyguncu, çaldığı paraları 'İyi Noeller' diyerek etrafa saçtı

Amerika Birleşik Devletleri'nin Kolorado eyaletinde Noel öncesi banka soyan beyaz sakallı bir adam, çaldığı paraları havaya fırlattı. ABD medyasında, beyaz sakallı soyguncu Noel Baba'ya benzetildi.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Kolorado eyaletinde Noel öncesi banka soyan beyaz sakallı bir adam, çaldığı paraları havaya saçtı.

Görgü tanıkları, beyaz sakallı hırsızın, çaldığı paraları havaya savururken "İyi Noeller" diye bağırdığını belirtiyor.
Soygun, Colorado Springs'teki Academy isimli bankada öğle saatlerinde gerçekleşti.
Colorado'da yayın yapan 11 News kanalına konuşan görgü tanığı Dion Pascale, "Bankayı soyduktan sonra, dışarı çıktı ve tüm parayı etrafa saçmaya başladı" diye olayı anlattı.
Pascale, banka soyguncusunun, torbadaki paraları saçarken "İyi Noeller" diye bağırdığını da söyledi.
Görgü tanıkları sakallı şüphelinin, soygun sonrası yakındaki bir Starbucks'a giderek, burada tutuklanmayı beklediğini de aktardı.
Çalınan paraların kent sakinlerince, sokaktan toplandığı ve bankaya iade edildiği de bildiriliyor.
Colorado Springs polisi, tutuklanan şüphelinin ismini 65 yaşındaki David Wayne Oliver olarak açıkladı.
ABD medyasında, beyaz sakallı şüpheli Noel Baba'ya da benzetildi.

22 Aralık 2019 Pazar

Tarlasında Gök Taşı Buldu

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasam/1710125/tarlasinda-hasada-hazirlanan-ciftci-bakin-ne-buldu.html

Tarlasında hasada hazırlanan çiftçi bakın ne buldu

Çorum'un n Alaca ilçesinde oturan Mutlu Yılmaz’ın, geçen Nisan ayında tarlasında bulduğu 68 kiloluk taşın Amerika’da yapılan analizler sonucunda 'gök taşı' olduğu belirlendi. Yılmaz, gri renkteki taşı, kiraladığı bir banka kasasında muhafaza etmeye başladı. Göktaşının bulunması ise bölgede yaşayan vatandaşlarda da heyecan yarattı.

DHA
21 Aralık 2019 Cumartesi, 20:38

Alaca ilçesi Gerdekkaya köyünde oturan Mutlu Yılmaz, geçen 28 Nisan'da nohut ektiği tarlasını hasada hazırlamak için büyük taşları temizlemeye çalışırken gördüğü kitap büyüklüğündeki taşı kaldırmaya çalıştı. Ancak taşın çok ağır olması nedeniyle yerinden bile hareket ettiremedi. Yanında bulunan arkadaşından yardım isteyip, taşın göktaşı olmasından şüphelenen Yılmaz, taşı bulunduğu yerden alarak evine getirdi. Yılmaz, dışı gri renkte olan 68 kilo ağırlığındaki taştan bir numuneyi, incelenmesi için bir yakının yardımıyla Amerika'daki bir üniversiteye ulaştırdı. Yapılan incelemede; taşın bir gök taşı olduğu ortaya çıktı.

BANKA KASASINDA MUHAFAZA EDİYOR

Yılmaz, taşı, kiraladığı bir banka kasasında muhafaza etmeye başladı. Gök taşını bulduğu tarlada detektörlerle de arama yapan Yılmaz'ın, göktaşını satmak istediği ifade edildi.

İLÇEDE MERAK KONUSU OLDU

Öte yandan bulunan göktaşı, 12 haneli Gerdekaya köyünde merak konusu oldu. Olayı duyan çevre köylerde yaşayan vatandaşlar, buradaki yakınlarını arayıp göktaşını sormaya başladı.
Amcasının taşı bulduğunu anlatan yöre sakini Ahmet Yılmaz, "Amcamlar bulmuşlar. Taş ağır olunca şüphelenmişler zaten meraklı bir insandır. İncelettiler Amerika’ya gönderdiler orada bir akrabası var ona verdi bir parçasını. Sonuçta göktaşı çıkmış. 28 Nisan’da taşı bulmuştu. Büyüklüğü kitap kadar bir taş ve içi kesildiğinde siyah renkliydi. Ama ağırlığı çok fazlaydı yerinden kaldıramamışlar. Bir parçasını bende elime aldım inceledim tuhaf geldi sonra yerine geri koydum. Kimseye söylemediler" dedi.

'DUYUNCA ÇOK SAŞIRDIK'

Göktaşının 68 kilo ağırlığında olduğunu dile getiren Serhat Şengöz de, "Duyunca çok şaşırdım. Taşa benziyor ama içi demir çok ağır. Göktaşı olduğunu duyunca şaşırdık tabi böyle bir şey beklemiyorduk. Amerika’daki sonuçlara göre göktaşıymış. Bunu duyup merak edip arayan çok kişi var. Gelmek isteyenler de var" diye konuştu.

17 Aralık 2019 Salı

Ünlü sanatçı Banksy bugüne kadar tutuklanmaktan nasıl kurtuldu?

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1708724/unlu-sanatci-banksy-bugune-kadar-tutuklanmaktan-nasil-kurtuldu.html

Ünlü sanatçı Banksy bugüne kadar tutuklanmaktan nasıl kurtuldu?

Kimsenin gerçek kimliğini bilmediği Banksy’nin eski menajeri Steve Lazarides, ünlü sanatçısının tutuklanma ihtimalinden nasıl kurtulduğunu ifşa etti: “İşin sırrı reklektif yelekler ve trafik konileri. Eğer bunlara sahipseniz kimse sizi durdurmaz”.

cumhuriyet.com.tr
17 Aralık 2019 Salı, 15:04
Efsane sokak sanatçısı Banksy ile 11 yıl boyunca çalışan Steve Lazarides, ünlü sokak sanatçısının numaralarının sırrını verdi.
Guardian’a konuşan Lazarides, bir dönem yetkilileri alarma geçiren sanatçının nasıl hiç tutuklanmadığını, “İşin sırrı reklektif yelekler ve trafik konileri. Eğer bunlara sahipseniz kimse sizi durdurmaz” sözleriyle açıkladı.

NEW YORK'TA UCUZ KURTULMUŞLAR

Ancak yine de ikili ABD’nin New York kentindeyken bir sabah tutuklanmaktan ucuz kurtulmuşlar. Meatpacking District’te çalıştığı sırada bir grup trans seks işçisi tarafından görüldüklerini anlatan Lazarides, “Bazıları Banksy’nin homofobik şeyler yazdığını zannetti ve polis çağırdı. Bu tutuklanmaya çok yakın olduğumuz bir andı” dedi.
Lazarides diğer bahanelerini ise şöyle açıkladı; “Bir keresinde ona, duvarı boyamak için bir film yapımcısından izin aldığını gösteren bir mektup verdim. Ben de film yapımcısı olrudum, kullan-at telefonla silahlanmış bir şekilde. Eğer bir telefon gelseydi şunu söylemeye hazırdım: Üzgünüm ahbap, caddenin diğer tarafını yapmasını istedim.”
1997 yılında Banksy’yi çalışırken filme almak için görevlendirilen Steve Lazarides, 11 yıl boyunca sanatçının menajeri, fotoğrafçısı, şoförü ve galericisi olarak çalıştı.
Lazarides geçen ay, Banksy'yi çalışırken gösterdiği iddia edilen fotoğrafları yayımladı. Fotoğraflarda ünlü sokak sanatçısının yüzü görünmüyordu.

Charlize Theron: Annemin babamı öldürmesinden utanmıyorum

https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin/2019/12/17/charlize-theron-annemin-babami-oldurmesinden-utanmiyorum/

Charlize Theron: Annemin babamı öldürmesinden utanmıyorum

Oscarlı oyuncu Charlize Theron 15 yaşındayken, annesi Gerda Moritz, kendilerine şiddet uygulayan babası Charles Theron'u öldürmüştü. Charlize Theron, "Bu olayı konuşmaktan hiç utanmıyorum. Annem bir tehdide son verdi" dedi.

15 Aralık 2019 Pazar

Eşinin 'bakımsızsın' diyerek dövdüğü kadın yaşamını yitirdi

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1708395/esinin-bakimsizsin-diyerek-dovdugu-kadin-yasamini-yitirdi.html

Eşinin 'bakımsızsın' diyerek dövdüğü kadın yaşamını yitirdi

İzmir'in Ödemiş ilçesinde, eşi İbrahim Tekin tarafından 'bakımsız' olduğu gerekçesiyle dövüldüğü öne sürülen Filiz Tekin (38), tedavi gördüğü hastanede 8 gün sonra beyin ölümü gerçekleşti. Tekin'in organları, yakınları tarafından bağışlandı.

cumhuriyet.com.tr
15 Aralık 2019 Pazar, 15:45

Olay, 6 Aralık Cuma günü Çaylı Mahallesi'nde meydana geldi. İbrahim Tekin, evlendikleri günden beri şiddet uyguladığı öne sürülen 18 yıllık eşi Filiz Tekin'den birtakım isteklerde bulundu. Olumsuz cevap alan Tekin, bunun üzerine, 'Seni artık beğenmiyorum. Neden bakımlı değilsin' diyerek, eşini dövdü. İbrahim Tekin'in başını defalarca duvarlara vurduğu eşi Filiz Tekin bayıldı. İbrahim Tekin, eşini hastaneye götürmek yerine evin bir odasına yatırdı. Tekin, çocuklarına da teyzeleriyle görüşmeyi yasakladı. Ancak çiftin çocukları Osman, bir arkadaşının telefonundan durumu teyzelerine bildirdi. Bunun üzerine eve giden 3 kız kardeşi, Filiz Tekin'i çağırdıkları ambulansla Ödemiş Devlet Hastanesi'ne götürdü. Buradaki müdahalesinin ardından da Tekin, Ege Üniversitesi Hastanesi'ne sevk edildi. Kafa travması geçirdiği belirlenen Tekin'in, yapılan tetkiklerde darp nedeniyle menenjit geçirdiği, ayrıca omuriliğinde de 3 santimetre kırık olduğu saptandı. Durumu kritik olan Tekin'in, dün gece saatlerinde yapılan tüm müdahaleye karşın beyin ölümü gerçekleşti. Yakınları, Filiz Tekin'in organlarını bağışlama kararı aldı. Tekin'in böbrekleri, dalağı ve karaciğeri başka hastalar için umut olacak.
Tekin'in cenazesi otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu'na kaldırıldı. Filiz Tekin'in kardeşlerinin şikayeti üzerine gözaltına alınan İbrahim Tekin, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

CENAZE ADLİ TIP'TAN ALINDI

Filiz Tekin'in cenazesi, İzmir Adli Tıp Kurumu'ndaki otopsinin ardından yakınları tarafından teslim alındı. Tekin'in cenazesi, ikindide toprağa verilmek üzere kırsal Kızılcavlu Mahallesi'ne götürüldü.

13 Aralık 2019 Cuma

Anne ve babamız bizden gizli eşcinsel pornosu imparatorluğu yönetiyordu"

https://t24.com.tr/haber/anne-ve-babamiz-bizden-gizli-escinsel-pornosu-imparatorlugu-yonetiyordu,851814?fbclid=IwAR1pJZoRNneKuAJNQIw35czmzeSJRqhmecFP0mBjHTTRwB05tmZOIBRjwXA

Anne ve babamız bizden gizli eşcinsel pornosu imparatorluğu yönetiyordu"

Çift, uzun yıllar boyunca Los Angeles'ın eşcinsellere yönelik, en fazla bilinen dükkanını yönetti

barryler

Barry and Karen behind the counter at Circus of Books
Karen ve Barry Mason için bu önceden belirledikleri bir kariyer seçimi değildi. Dahası yaptıkları işten de kimseye açıkça bahsedemiyorlardı. Ama çift, uzun yıllar boyunca Los Angeles'ın eşcinsellere yönelik,en fazla bilinen dükkanını yönetti.
Çift, tanıyanların mazbut bir hayat yaşıyorlar dedikleri türden bir görüntü sergiliyordu. Karen, Chicago ve Cincinnati kentlerinin bilinen gazetelerinde çalışmıştı. Barry ise film endüstrisinde, Uzay Yolu ve 2001: Bir Uzay Destanı'nın da aralarında olduğu filmler için özel efekt mühendisi olarak çalışmıştı.
Yahudi gençler için organize edilen bekarlar akşamında tanışmışlardı.
1970'li yılların ortalarında ticari icatlar yapan Barry, diyaliz makinelerinde kullanılmak üzere bir güvenlik cihazı geliştirmişti. Ancak kurduğu şirketi satmak üzereyken, kendisinden ödeyemeyeceği miktarlarda sigorta poliçeleri istendi. Satış son anda suya düşünce Mason ailesi, acil nakit paraya ihtiyaç duydu.
Barry at work on Star Trek
Rachel Mason
BarryMason, Star Trek'in setinde.
Bu sırada Karen, Los Angeles Times gazetesinde, porno yayın sektörü devi Larry Flynt'in sahibi olduğu Hustler dergisi için iş ilanına rastladı. Masonlar bu sayede porno endüstrisine adım attı.
Ticarette iyi oldukları hemen ortaya çıktı. İlk birkaç haftada, çok sınırlı bir çalışmayla, Karen ve Barry, 5 bin sipariş almayı başardı. Çift, dergi ve diğer ürünleri içeren bu siparişleri Los Angeles'ta kendi arabaları ile dağıttı.
Heteroseksüel erkeklere yönelik bir dergi olan Hustler'ın sahibi olan Flynt, bu sıralarda, batmakta olan bazı eşcinsel dergilerin haklarını satın aldı ve bu yayınlar da Mason çiftninin satış portfolyosuna girmiş oldu.
Birkaç yıl sonra Los Angeles'ın en ünlü eşcinsel kitabevi Book Circus, mali krize girince, çift bu fırsatı değerlendirecek finansal seviyeye ulaşmıştı.
1982 yılında devralarak, Circus of Books olarak ismini değiştirdikleri kitapçı, bir porno ürün dükkanı olmaktan daha fazlası olmuş, kentteki eşcinsel topluluğu için bir buluşma noktası haline gelmişti.
Çocukları Micah, Rachel ve Josh'a açık talimatlar vermişlerdi. Arkadaşlarına dükkanın ismi hakkında bilgi vermeyecek, olur da dükkana gelirlerse, hiçbir şeye bakmayacak ve dokunmayacaklardı.
Micah's birthday
Rachel Mason
Karen yarattıkları gizlilik atmosferini, "Ne yaptığımızı bilmelerini istemiyorduk. İşimizden kimseye bahsetmez, en fazla kitapçımız olduğunu söylerdik" diye anlatıyor.
Ama aldıkları bu önlemler tam anlamıyla başarılı oldu denemezdi.
Çiftin en büyük çocukları Micah, annesinin arabasında bir porno kasete rastlamıştı. Ancak evlerindeki VHS oynatıcıya uyumsuz olan bu Betamax kasedi izleyemeyecekti.
Rachel, anne ve babasının porno sektöründeki ününü, 14 yaşında kendi arkadaşlarından öğrendi. Şoke olmuştu. Babası Barry oldukça rahat bir adamdı ama annesi ahlakçı ve son derece dindardı. Genç kız, o güne kadar, anne ve babasının küçük bir aile işletmesi sahibi olduğunu sanıyordu.
Rachel, yaşadığı şoku "Bir karşı kültür hareketinin parçaları olmaları düşüncesi, anne ve babamın bendeki izleniminin tam zıttıydı" diye anlatıyor.
Barry, Karen. Josh, Rachel and Micah
Rachel Mason
Josh ise "Mükemmel aile görüntüsü vermek için uğraşıyorduk" diyor.
Karen ve Barry'nin yöneticiliğinde kitabevi bir ticari başarı hikayesine dönüşmüştü. Şehrin bir başka noktasında ikinci dükkanı açtılar. Tam bu sıralarda eşcinsel porno videoları yapımcılığına da soyundular.
Dergi ve ürün dağıtımcılığına da devam ediyorlardı ki bu faaliyetleri az kalsın yıkımları oluyordu.
Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, pornografi karşıtı bir siyaset ortaya koymuş ve sektörü "bir çeşit kirlilik" olarak tanımlamıştı. Reagan, Adalet Bakanı Edwin Meese'ten sektörü incelemesini istedi ve 1986'eda ortaya 2 bin sayfalık Meese Raporu çıktı.
Aynı sıralarda adalet mekanizması da porno sektörüne karşı harekete geçmiş Masonların aile işi tehlikeye girmişti.
Devam eden zamanda, dağıtımcılar ancak bildikleri, güvendikleri kişilere ürün satabildi. Ancak bir gün, Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) gizli bir operasyonla, gizli ajanlarına dağıtım yapılmasını başardı.
Masonların dükkanın Hollywood filmlerini aratmayan bir operasyonla basıldı. Çift, eyalet sınırları çevresinde uygunsuz ürünler dağıtmakla suçlandı.
The raid on Circus of Books
Rachel Mason
Çocukların haberi yoktu ama Barry 5 yıl hapis ve ağır para cezası ile karşı karşıyaydı. Dükkanın da kapatılması ihtimali oldukça yüksekti.
Ama çiftin avukatı teslim olmadı. İfade özgürlüğünü koruma altına alan anayasanın birinci maddesi üzerinden bir savunma yaptı ve, ailenin istenen cezadan çok etkileceğini savundu.
Sonunda Barry, savcılıkla "suçlu" anlaşması yaptı ve cezaevine girmediği gibi işini de açık tutmayı başardı.
AIDS hastalığının ABD'yi kasıp kavurduğu yıllarda, Karen ve Barry örnek işverenlerdi.
Barry, o dönem ölüm anlamına gelen hastalığı kapan çalışanlarını hastanede ziyaret ederdi.
Sağlık sigortalarının çerçevesi gereği çalışmaları yasak olan AIDS hastası çalışanlarının, kendilerini iyi hissettikleri haftasonları işe gelmelerine izin verdiler.
Circus of Books shop front, West Hollywood
Rachel Mason
Barry and Karen outside the West Hollywood shop
Hasta çalışanlarının birçoğunun aileleri ile de teması yoktu ancak ölümlerinden sonra Karen ve Barry'yi arayarak onlardan bilgi alırlardı.
Los Angeles eşcinsel toplumu ile uzun ilişkilerine karşın, evde cinsellik konusu açılmazdı.
Ortanca çocukları Rachel ise ailesinden gizli bir şekilde eşcinsel bir hayat yaşamaya başlamıştı.
Rachel o günleri "Eşcinsel kulüplere gidiyordum. Sahte kimliğim vardı bu sayede drag gösterilere girebiliyordum. Her şey çok heyecan vericiydi" diye anlatıyor.
Her zaman sanatçı ruhlu ve asi olan Rachel, lezbiyen kimliğini hiçbir zaman ilan etmemiş olsa da, lise mezuniyet partisine bir kadınla gitmesi kimse için sürpriz olmadı.
Rachel Mason
Rachel Mason
Ancak, annesinin büyük beklentiler içinde olduğu, ailenin en küçük çocuğu olan Josh, kendi sırrı ile mücadele ediyordu.
"Annemin mükemmel olmakla ilgili istekleri bende de vardı, mükemmel olmak istiyordum" diyor Josh.
Ailesinin evine yaptığı bir ziyaret sonrası üniversiteye geri dönmesinden bir gece önce patladı:
"Yapışkanlı bir not kağıdı üzerine 'Ben eşcinselim' yazdım."
Bunu yapmadan önce, evden atılma korkusu ile temelli ayrılmak için tüm hazırlıklarını yapmıştı:
"Uçak biletimi aldırmıştım. Çünkü beni silmeleri düşüncesi çok uzak değildi"
Sonrası annesi ve onun için, hep hatırlayacakları bir an olarak kaldı.
Josh at the time of his Bar Mitzvah
Rachel Mason
"Emin misin diye sordum ona. Tanrı beni cezalandırıyor diye düşünmüştüm" diye hatırlıyor Karen ve ekliyor:
"Çevremdeki herhangi birinin eşcinsel olması ile sorunum yoktu. Ama eşcinsel bir çocuk sahibi olmaya hazır değildim."
Karen verdiği tepkinin Josh'u yaraladığını farketti farketmesine ama onunla cinsellik konusunda konuşmak için yardıma ihtiyacı olduğuna karar vermişti. "Bir eşcinsel annesi oılmanın ne olduğunu anlamak için yardıma almaya ihtiyacım vardı" diyor:
"Eşcinsel arkadaşları ve çocukları olanların gittiği bir organizasyona (PFLAG) dahil oldum. Bununla barışmam gerekiyordu. Konu kendi oğlum olunca, eşcinseller ile ilgili bazı düşüncelerimi değiştirmem gerektiğini farkettim".
Sonrasında Barry ve Karen, ikisi birlikte bu organizasyonun elçileri oldular ve aynı sorunları yaşayan diğer ebeveynlere yardımcı olmaya çalıştılar.
İnternetin yayılması ile birlilkte porno sektörü de büyük bir değişime girdi ve Circus of Books kitabevi zor günler yaşamaya başladı.
2016 yılında açtıkları ikinci şubelerini kapatmak zorunda kaldılar. Batı Hollywood'daki şube ise bu yıl Şubat ayında kapandı.
Rachel, Hollywood'daki şubenin kapanması sonrası yaşananları, "İnsanlar dükkanın kapısından içeri gözlerinden yaşlar gelerek giriyordu" diye anlatıyor.
Los Angeles, eşcinsel toplumunun tarihine ait olan bir mekanın yası tutuluyordu.
Ancak Karen sonlara doğru istediği gibi bir işveren olamadığını itiraf ediyor. İşler kötüleştikçe, eskisi gibi avantajlar sunamadıklarını söylüyor:
"Bu insanlarla, başka işlere ya da eğitim programlarına girişlerini sağlayan dek birlikte çalıştık. Sonrasında kapatma konusuyla barışıktım."
Rachel Mason'ın yönettiği Circus of Books belgeseli 2020 yılında Netflix'te yayımlanacak.

12 Aralık 2019 Perşembe

Annesinin kılığında ehliyet sınavına girdi, tutuklandı

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/12/12/annesinin-kiliginda-ehliyet-sinavina-girdi-tutuklandi/

Annesinin kılığında ehliyet sınavına girdi, tutuklandı

Brezilya'da kılık değiştirerek 60 yaşındaki annesinin yerine ehliyet sınavına girmeye çalışan bir adam tutuklandı. 43 yaşındaki adamın çiçekli bir bluz giyip peruk takarak annesinin kılığına girdiği açıklandı.
DUVAR – Brezilya’nın kuzeyindeki Nova Mutum Paraná kentinde 43 yaşındaki bir adam, 60 yaşındaki annesi yerine ehliyet sınavına girmeye kalkıştı. Kurs yetkilileri başta her şeyin normal göründüğünü ama kısa süre içinde, şoför koltuğunda oturan kişinin sınava girmesi gereken kadın olmadığının anlaşıldığını açıkladı.
ANNESİ SINAVDAN ÜÇ KEZ KALMIŞ
İşin iç yüzü, sürücü kursuna polis çağrılmasıyla ortaya çıktı: Çiçekli bluzu, manikürlü tırnakları, takıları ve kısa kesilmiş saçlarıyla sınava gelen kişi 60 yaşındaki Maria Schiave değil, onun 43 yaşındaki oğlu Heitor’du. Annesi sınavdan üç defa kalmış, bir araba tamircisi olan Heitor da onun kılığına girerek sınavı ‘geçirmeye’ çalışmıştı…
Heitor Schiave dolandırıcılık ve başkasının kimliğini kullanma suçlamasıyla tutuklanırken, kurs yetkilisi Aline Mendonça çok şaşkın olduklarını anlattı. Mendonça, “Olabildiğince doğal görünmeye çalışıyordu. Yüzünde çok fazla makyaj vardı, tırnakları manikürlüydü ve kadın takıları takıyordu” dedi.
Schiave polis sorgusunda, sınava bu şekilde girdiğinden annesinin haberinin olmadığını söyledi. (DIŞ HABERLER)

11 Aralık 2019 Çarşamba

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1707003/yeni-detaylar-ortaya-cikti-2-polisi-polis-aracinda-bicaklamis.html

Yeni detaylar ortaya çıktı! 2 polisi, polis aracında bıçaklamış

Ordu'da, balerin Ceren Özdemir'i (20) bıçaklayarak, öldüren Özgür Arduç'un (35), kendisini sokak ortasında linçten kurtarıp, gözaltına alan 2 polisi kelepçe takılmadan, hızla bindirildiği polis aracında bıçakladığı ortaya çıktı. Arduç'un kaçmasını yaralı halde engelleyen polislerin Ordu Devlet Hastanesi'nde tedavi gördüğü, sağlık durumlarının iyi olduğu belirtildi.

YARALI POLİSLER, KAÇMASINA ENGEL OLMUŞ

Polis, izini sürdüğü katil zanlısı Özgür Arduç'u 4 Aralık'ta, esnafın ihbarıyla otogar yakınlarında, Altınordu ilçesi Yenimahalle'de yakaladı. Tanınmamak için siyah mont giyen Arduç'u polis ekipleri yakaladı. Bu sırada çevredekiler, büyük tepki gösterdikleri katil zanlısını linç etmeye kalkıştı. Öfkeli kalabalığa güçlükle engel olan polisler, kelepçe takmayarak, üzeri aranmadan, katil zanlısını hızla ekip otosuna bindirdi. Arduç'un, yakalandığı noktadan uzaklaştırılıp, emniyete götürüldüğü sırada, bir anda belinden çıkardığı bıçakla yanında ve ön koltukta oturan 2 polis memurunu yaraladığı ortaya çıktı.
Polislerin yaralı halde hemen müdahale edip, Arduç'un kaçmasına engel olduğu öğrenildi. Takviye ekiplerin gelmesiyle Özgür Arduç'un, aynı aracın kafesli olan bagaj kısmına koyularak, emniyete götürüldüğü belirtildi. Bu anlar ise çevredekiler tarafından cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. Ordu Devlet Hastanesi'nde tedavi gören yaralı 2 polisin, genel sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. 

'ASKERLİĞE ELVERİŞLİ DEĞİL' RAPORU VERİLMİŞ

Öte yandan Özgür Arduç'un, 9 Mart ve 5 Nisan 2005 tarihlerinde askerlikten firar ettiği, 2005 yılının Mayıs ayında ise askeri cezaevinde isyana kalkıştığı, askerliğe elverişli olup, olmadığının belirlenmesi için Sarıkamış Askeri Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nde tedaviye alındığı ortaya çıktı. Arduç'un, o yıllardaki ruhsal durum muayenesi sonucu antisosyal kişilik bozukluğu bulunduğu ve askerliğe elverişli olmadığı yönünde rapor verilip, terhis edildiği öğrenildi.
Özgür Arduç hakkında, uzman hekimlerce hazırlanan raporda, "Mizacı kızgın ve sosyabilitesi güven telkin etmiyor. Çocukluğundan beri otoriteyle problemlerinin olduğu, impulsivite (düşünmeden harekete geçme), saldırganlık, askerliğin gereklerini yerine getirmediği, suç işlemeye meyilli olduğu anlaşılmaktadır" denildiği ortaya çıktı. 
Emniyette Ceren Özdemir'i öldürdüğünü itiraf eden ve cinayetten 2 gün önce açık cezaevinden firar ettiği ortaya çıkan Özgür Arduç, sevk edildiği adliyede çıkarıldığı mahkemece tutuklanmış, Ordu Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndan Van Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu'na sevk edilmişti.

10 Aralık 2019 Salı

"Erkekler rastgele değil, tasarlayarak öldürüyor"

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/12/08/cicek-tahaoglu-erkekler-rastgele-degil-tasarlayarak-olduruyor/

Bianet’in 11 yıldır sürdürdüğü erkek şiddeti çetelesini 7 yıl boyunca tutan gazeteci Çiçek Tahaoğlu’na göre mesele kadın cinayetlerinin artıp artmadığından ziyade, bu şiddet ve cinayetlerin toplumsal dinamikleri. Fakat Google’dan kadına karşı işkence ve cinayet yöntemlerini araştıranlardan, karısına molotof kokteyliyle saldıranlara kadar, erkeklerin her geçen gün daha korkunç yöntemlerle saldırmaya başladıkları açık. Tahaoğlu’na göre sosyal medyaya yansıyan toplumsal tepkiler hayati önemde. Fakat vak’alar arttıkça toplumun refleksleri köreliyor ve erkek şiddetinin cezasızlıkla teşviki artıyor…
Hukuk sisteminde kadınların lehine görünen yasalar eril zihniyetin süzgecinden geçerek karara bağlandığı için hükümsüz kalabiliyor. Ataerkil toplumun kodları egemen olduğu için sayısız kadının çığlığı yankı bile bulmayabiliyor.
Dolayısıyla tanıdığı veya tanımadığı erkeklerin şiddetine ve işkencesine maruz kalan bir kadının adalete erişimi veya saldırgan erkeğin kısmen de olsa durdurulabilmesi, cezalandırılabilmesi neredeyse “şansa” kalmış görünüyor.
Pek çok işkenceci veya katil erkek, ancak sosyal medyada görünür olan toplumsal tepkiler ve kadınların kahramanca mücadele ve dayanışması sonucunda cezalandırılabiliyor. Şule Çet’in katili Çağatay Aksu bu sayede müebbet hapis cezasına çarptırıldı mesela. Ne var ki bu davanın karar duruşmasından hemen önce, Ordu’da Özgür Arduç isimli bir katil, hiç tanımadığı ama öldürebileceğini bildiği üniversite öğrencisi Ceren Özdemir’i evinin önünde hunharca katletti. Aylarca Şule Çet için adalet arayan insanlar, benzer pek çok dava gibi şimdi de Ceren Özdemir için adalet arayışına girişecek. Uzun, bitmek bilmez bir yol…
Türkiye’nin en köklü haber sitelerinden bianet.org, 2008 yılından beri düzenli olarak kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri çeteleri tutup yayınlıyor. 2011-2018 yılları arasında bu çeteleyi tutan gazeteci Çiçek Tahaoğlu’ndan karanlık manzarayı dinleyelim…
Hep tartışılan soruyla başlayalım: Kadın cinayetleri artıyor mu?
7 yıl boyunca şiddet çetelesini tuttuğum halde, bunun yanıtını bilmiyorum. Çünkü devlet kolaylıkla yapabilecekken bu istatistiği tutmuyor. Fakat erkeklerin kadınları öldürmeye devam etmesi zaten sürekli bir alarm hali gerektiriyor. Dolayısıyla harekete geçmek için cinayetlerin artıp artmadığını tespit etmeye gerek yok. Ayrıca bu korkunç ve devasa sorunun çözümü için öncelikle boyutlarını, toplumsal dinamiklerini tespit etmek gerekiyor. Ne yazık ki erkeklerin gerçekleştirdiği bu cinayetler konusunda devletin ilgili kurumları tarafından cinsiyetlendirilmiş bir veri yok.
Cinsiyetlendirilmiş veriden kastınız ne?
Yani bir cinayetin motivasyonunun toplumsal cinsiyet temelli olup olmadığına dair tespit barındıran veriler tutulmuyor. Dolayısıyla sivil toplum örgütleri yıllardır, çoğunlukla muhalefet milletvekillerinin hükümetten soru önergeleri yoluyla elde ettiği yanıtlar üzerinden öldürülen veya şiddete uğrayan kadınlarla ilgili sayılar elde etmeye çalışıyor. Doğum, boşanma, evlilik istatistiklerini düzenli olarak tutup kamuoyuna açıklayan devlet bu konuda veri tutmuyor.
‘İKTİDAR, KADINA YÖNELİK ŞİDDETTEKİ ARTIŞIN KONUŞULMASINDAN RAHATSIZ’
Sizce neden bu veriler tutulmuyor?
Bu bilinçli bir tercih gibi görünüyor. İktidar, kadına yönelik şiddetteki artışın konuşulmasından rahatsızlık duyduğunu biliyoruz. Oysa İstanbul Sözleşmesi kapsamında hükümetin bir yükümlülüğü de kadına yönelik şiddetle ilgili istatistiki veri toplamak. Fatma Şahin’in Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olduğu dönemde bu verilerin tutulması için çalışma başlatılacağına dair duyumlar da almıştık. Ama ortada hiçbir şey yok. Bu nedenle 2008 yılında, Bianet’in o dönemki kadın haberleri editörü Emine Özcan, medyaya yansıyan, yani haber olabilen şiddet vakalarının verisini tutmaya başladı. 2011-2018 yılı sonuna kadar da ben sürdürdüm çalışmayı. Şimdi de gazeteci Evrim Kepenek bu çalışmayı devam ettiriyor.
Peki hemen her gün kadına yönelik şiddet haberlerini tararken karşılaştığınız tablo size ne anlatıyordu?
Korkunç! Ulusal basına ama özellikle yerel gazetelere yansıyan tek tek haberleri bir tabloda birleştirebilsek, karşımızda korkunç bir tablo görürüz. Bianet tam da bu tabloyu oluşturmaya çalışıyor. Daha sonra çeşitli sivil toplum kuruluşları da benzer çalışmalar yürüttü. Fakat dediğim gibi, bizim tuttuğumuz ve sadece medyaya yansıyabilen haberlerden elde ettiğimiz veriler dışında, ortada resmi bir rakam yok. Dolayısıyla kadına yönelik şiddetin oranına ilişkin gerçeği tamamen yansıtan bir bilgiye sahip değiliz.
Neden “Şiddetin çetelesinde esas mesele başlığa çekilen sayılar, rakamlar olmamalı” diyorsunuz?
Çünkü rakamlara bakarken şiddet dinamiklerini gözardı etmemeliyiz. Elde ettiğimiz eksik veriler bile bu konuda acil tedbir almak için ziyadesiyle yeterli sebep. Bir kere kadınları kimler, neden, hangi bahanelerle öldürüyor? Kadınları öldürenlerin yüzde 60’tan fazlası kocaları, boşanmak istedikleri kocaları veya eski kocaları. Bakın, 2011 yılından 2018 Kasım ayına kadar şiddet çetelesini tutarken sürekli yeni başlıklar eklemek durumunda kaldım.
‘AKP BU KORKUNÇ TABLOYLA ANILMAK İSTEMİYOR’
Ne gibi başlıklar?
Örneğin ilk başlarda “boşanma” başlıklı bir veri görmüyordum. Fakat zamanla veri de kendi kategorisini oluşturuyor ve bilgileri topladığım Excel tablosuna her sene bir şiddet kategorisi daha eklemem gerekiyordu. Elbette daha önce de erkekler, boşanmak istediği için kadınları öldürüyordu ama olayların medyaya yansıma biçimi, aktarılan bilgiler bu kategoriyi görmemizi engelliyordu. Dolayısıyla bir cinayetin nasıl haberleştirildiği de genel tabloyu nasıl göreceğimizi şekillendirebiliyor. 2017-2018 yılından itibaren mülteci kadınlara yönelik şiddet ve cinayet haberleri de yeni bir başlık olarak kara tabloya eklendi. Eskiden de katledilen göçmen ya da mülteci kadınlar oluyordu ama son iki-üç senede bu sayı da ayrı bir kategori olarak ele alınacak kadar artmış durumda. 2011 yılından beri erkeklerin öldürdüğü kadın sayısı hiçbir yıl 265’in altında olmadı. Fakat dediğim gibi, topladığımız verilerden, ortaya çıkan rakamlardan ziyade şiddetin dinamiklerine bakmamız, erkek şiddetinin kaynaklarına inmemizde daha fazla yol gösterici olabilir.
Erkeklerin öldürdüğü kadınlarla ilgili verileri tutmayan iktidar neden bu cinayetlerdeki korkunç tablonun gösterilmesinden rahatsız?
Uluslararası alanda erkek şiddetine karşı en gelişmiş metinlerden biri olan İstanbul Sözleşmesi’nin de ilk imzacısı elbette bu korkunç tabloyla anılmak istemiyor. Türkiye, AB uyum sürecinde bu sözleşmeyi imzalamışken, son birkaç yıldır bu sözleşmenin iptal edilip edilmeyeceği tartışmalarına kadar geriledi. Kadını birey olarak kabul eden sözleşmenin aile bütünlüğünü bozduğu iddiasıyla yayınlar yapan, sözleşmenin iptalini savunan çok sayıda hükümet yanlısı gazete var. Çünkü bu çevreler kadınların bağımsız birer birey değil, ailenin, bütünün bir parçası, toplumsal cinsiyet rollerini kabullenmiş bir unsur olarak yaşaması yönünde bir saldırı içindeler.
‘BUNLAR MECZUP DEĞİL, HAYLİ YAYGIN BİR SÖYLEMİN TAŞIYICILARI’
Yani kadın karşıtı bu çevreler, “kadının boşanmamasını, kendisine biçilen rolü kabullenmesini sağlarsak ölmesini de engelleriz” mi diyor?
Tam olarak öyle! Birkaç ay önce, Boşanmış Mağdur Babalar Derneği’nin başkanıyla nafaka tartışmaları bağlamında röportaj yaptığımda, onun savunusu da böyleydi. Adam tam olarak şöyle diyor röportajımızda: “Aile Bakanlığı kadına avukat veriyor, erkeğe vermiyor. Kadına her şeyi veriyorsun, sonra cinayetler patlıyor. Eğer bu cinayetlerin bitmesini istiyorsan yasalar önünde ve Yargıtay içtihatlarında her türlü pozitif ayrımcılık kaldırılmalıdır”.
Açık açık tehdit değil mi bu?
“Bunlar olursa, cinayet olur” diyor adam! Ve bunlar meczup değil, bir hayli yaygın bir söylemin taşıyıcıları, propagandistleri. 2016 yılında TBMM’de oluşturulan ve daha sonra 479 sayfalık bir rapor hazırlayan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması Ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyon” da en çok bu çevrelerin, erkeklerin görüşlerini aldığı için yoğun eleştiriler almıştı. Ama sonuçta kadınlar boşanmak istedikleri, nafaka aldıkları, telefonda biriyle mesajlaştıkları, eve geç geldikleri, sokağa çıktıkları, sokaktan eve döndükleri için öldürülüyor. Kadınlar o kadar sudan veya ilkel sebeplerle öldürülüyor ki, akıl alır gibi değil! Dahası, bazı çevreler hâlâ kadın katilleri için hiç çekinmeden gerekçeler sunabiliyor ve bu gerekçeler dikkate alınabiliyor.
‘KATİLLER ‘ÖLDÜRMEYE GELİYORUM’ DİYE BAS BAS BAĞIRIYOR AMA ENGELLENMİYOR’
Öldürülen her kadını “kadın cinayeti” kategorisine almak mümkün mü?
Bianet, erkek şiddetinin çetelesini tutarken, toplumsal cinsiyet temelli işlenmiş cinayetlere bakıyor. Dolayısıyla bir erkeğin trafik kazasında bir kadını öldürmesi mesela bu kategoriye girmiyor. Ama harsızlık olayları da bazen erkek cinayetine, evdeki kadının öldürülmesine varabiliyor.
Toplumda zaman zaman kadın cinayetlerine yönelik tepki çok yükselirken, bazen de bir cinayet sıradan bir haber olarak görülüp unutulabiliyor. Tepki ve tepkisizlikleri belirleyen unsurlar neler?
Yıllarca kadına yönelik sayısız şiddet ve cinayet haberleri okuyunca, insanda olağan bir yılgınlık oluşuyor. Çetele tutarken bir ayın raporunda şiddet gören kategorisinde yazdığım kadının ismini, birkaç ay veya yıl sonra cinayet kategorisine yazmak zorunda kalabiliyordum. Yani savcının, polisin yapabileceği bir şiddet takibini sen gazete haberlerinden yapıyorsun aslında. Katiller bazen bas bas bağırıyor, “öldürmeye geliyorum” diyor, kadın “öldürmeye geliyor” diyor ama engellenmiyor. Öte yandan zaten cinayete giden yolu döşeyen toplumsal cinsiyet rollerinin, kadın cinayetlerine yönelik tepkiler sırasında yeniden üretildiğini görmek de insanda umutsuzluk yaratıyor. Fakat her şeye rağmen, bir kadın cinayetinde toplumun ayağa kalkması beni çok heyecanlandırıyor, ayakta durma gücü veriyor.
Bu tepkilerin toplumda dönüştürücü bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence son zamanlardaki kitlesel tepkiler ve kadın cinayeti davalarının büyük bir ilgiyle takip edilmesi o etkinin bir yansıması. Ayrıca dikkat edin, cinayet sanıklarının avukatları giderek “sosyal medya olmasa davanın seyri böyle olmazdı” gibi sözlerle ceza veren mahkemelere tepki göstermeye başladı. Evet, olmazdı; pek çok davada sanıklar belki ceza bile almazdı.
‘ŞİDDETİN FAİLLERİ, TWEET’LERİN ARKASI KESİLDİĞİ ANDA SERBEST KALABİLİYOR’
Şule Çet’in katili Çağatay Aksu da karar duruşmasında “sosyal medya baskısı yüzünden tutuklandık” demişti…
Maalesef insanlar ancak sosyal medya tepkisi üzerinden hukuku işletebiliyorlar. Kitlesel sosyal medya tepkileri adalet arayanlar açısından temel bir merci haline geldi. Sosyal medya tepkisi dolayısıyla kadına yönelik şiddetten tutuklanan failler, ne yazık ki bu tepki düştüğü, Tweet’lerin arkası kesildiği anda serbest bırakılabiliyor. Öte yandan insanların sosyal medyada tepki göstermemeye başlamasını da anlıyorum. Çünkü şiddet vakaları o kadar yaygınlaştı ki, insanlar bir davaya odaklanırken bir başkası ve bir başkası ortaya çıkıyor. Sabah Twitter hesabını açan insanlar dehşet videolarıyla, haberleriyle sarsılıyor ve bunlar gün boyunca devam ediyor. Bu da bir süre sonra ruh sağlıklarını korumak isteyen insanları görmemeye, bakmamaya itiyor. Bu yüzden giderek daha fazla insandan “artık haber okumuyorum”, “artık televizyon izlemiyorum”, “artık sosyal medya kullanmıyorum” cümleleri duyuyoruz. Şiddet, ona doğrudan maruz kalanlar kadar onu öğrenen, izleyen, ona tepki gösterdiği halde bu tepkinin sonucunu göremeyen insanlarda da çaresizlik ve yılgınlık yaratıyor. Aylarca bir kadın katilinin tutuklanması için tweet atıyorsunuz ve eğer toplu bir tepkiye dönüşürse fail yakalanıyor, tutuklanıyor, zorlu bir hukuki mücadele sonucunda ceza da alıyor ama daha buna sevinemeden bir başka cinayet haberiyle sarsılıyorsunuz.
‘KAMUOYU YORULDUĞU, YILDIĞI AN ADALETİN TECELLİ ETMEMESİ SÖZ KONUSU’
Şule Çet davasının karar duruşmasından saatler önce, Ordu’da Ceren Özdemir katledildi. Katil zanlısı “güvenlik” gerekçesiyle Şırnak cezaevine gönderilirken, itiraz edince Van’a götürüldü…
Tabii, dolayısıyla Şule Çet davasında ortaya çıkan sonuç, insanlarda bir iyileşme yaratmıyor. Aylardır Çet davasındaki korkunç sürecin takipçisi olan insanlar şimdi Ceren Özdemir davası için mücadele edecek. Ve bu kamuoyu yıldığı, yorulduğu an, adaletin tecelli etmemesi söz konusu olabiliyor. Özellikle şiddet davalarında, fail gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılıyor. Tutuklanması ancak kamuoyu tepkisiyle mümkün olabiliyor ama her şiddet davası için kamuoylarının oluşması mümkün değil. Kaldı ki tepki dindiği an, kadına şiddet uygulayan ve sosyal medya tepkisi sayesinde tutuklanmış olan fail serbest kalabiliyor. Dolayısıyla burada adaletin sağlanması ve bunun istisnasız bir biçimde yerine getirilmesi için yargıda ve kollukta, yasalara uygun bir sürecin işletilmesi gerekiyor. Ne yazık ki Türkiye bundan yoksun.
Şiddet çetelesini tutmak üzere her gün taradığınız ulusal ve yerel medyanın kadına yönelik şiddet konusundaki yaklaşımında bir dönüşüm gözlemliyor musunuz?
Medya da aslında tıpkı yargı ve kolluk gibi, ancak toplumsal bir tepki yükseldiğinde genel yaklaşımını değiştiriyor. Mesela Milliyet gazetesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla, öldürülen kadınların küçük fotoğraflarının kolajından oluşan bir Şule Çet fotoğrafını manşet yaptı ve “Boyun Eğme” başlığı attı. Fakat aynı Milliyet, Şule Çet’in öldürülme haberini “iki erkekle lüks plazaya girdi, sonrası…” başlığıyla vermişti. Alt başlıkta da “babadan bomba iddia” duyurusu yapılmıştı. Bu iki haberi yan yana koyduğumuzda, toplumsal tepkinin medyayı da nereden nereye getirdiğini çok iyi görürüz. Dolayısıyla biz toplum olarak ne diyorsak medya da onu diyor. Şule Çet cinayeti bu kadar sembol bir dava haline gelince, daha önce “iki erkekle lüks plazaya girdi” diye başlık atmış olan Milliyet, “Boyun Eğme” diye manşet atıyor. Öte yandan medyada kadına ve LGBTİ+’lara dair nasıl bir bakış varsa, toplumda da o bakış meşrulaşıyor.
‘KADINA KARŞI GOOGLE’DAN CİNAYET YÖNTEMLERİ ARAŞTIRAN ERKEKLER VAR’
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele gününde de, 8 Mart arefelerinde de şiddet karşıtı kampanyalar yapılıyor. Bu kampanyalarda çoğunlukla yüzü-gözü morartılmış kadın görselleri kullanılıyor. Sizce bu tür kampanyalar şiddeti önleme konusunda ne kadar etkili?
Açıkçası kadınları çaresiz ve güçsüz mağdurlar olarak resmeden bu kampanyaların, şiddet eğilimi olan veya şiddet uygulayan erkekler üzerinde nasıl bir etki yarattığını ben de çok merak ediyorum. Eğer şiddetin failine “şiddet uygulama” diyorsak, bunu zaten hedef aldığı kadını daha da güçsüz göstererek yapamayız. Kaldı ki, kadına karşı Google’dan cinayet yöntemleri araştıran erkekler var.
Nasıl yani?
Tabii, cinayet veya şiddet yöntemlerini, bunların cezalarını, yargılanırlarsa benzer davalardan çıkmış sonuçları inceliyorlar. Erkekler rastgele değil, tasarlayarak öldürüyor.
”SENİ ÖZGECEN ASLAN GİBİ YAPARIM’ TEHDİTLERİ YAYGIN’
Böylesi incelemeler yaptıklarını nereden biliyoruz?
Hem davalardan hem de bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının araştırmalarından biliyoruz. Mor Çatı’ya başvuran bir kadın, akşam eve gittiğinde, kendisini sürekli döven ve öldürmekle tehdit eden kocasının, gazetelerdeki kadın cinayetleri haberlerini kesip yerlere serdiğini gördüğünü anlatmış mesela. Kadın eve bir giriyor ki, her yerde kadın cinayeti haberleri… Yani erkekler, kendilerinden önceki katillerin cinayetlerini de kadına karşı bir silah olarak kullanıyor. Şiddet uygulayan erkeklerin “Seni Ayşe Paşalı gibi yaparım”, “Seni Özgecan Aslan gibi yaparım” gibi tehditleri çok kullandıklarını, basına yansıyan şiddet haberlerinden de biliyoruz. Dolayısıyla kadınların ne kampanyalarda kullanılan görsellerdeki ne de gerçekteki mağduriyetleri, şiddet uygulayan fail açısından caydırıcı olabiliyor. Birleşmiş Milletler’in, 25 Kasım dolayısıyla yaptığı bir afiş yarışmasında birinci seçilen fotoğrafta, gayet duru yüzlü, kendinden emin, güçlü duran, herhangi bir yara-beresi görünmeyen bir kadın var. Fotoğrafın hemen yanında “şiddet her zaman görünür değildir” diye bir slogan var. Alta da yüzünde hiçbir yara-bere olmayan kadının üç kaburgasının ve dişlerinin kırık olduğu, bacağında beş tane sigara izi bulunduğu bilgileri yer alıyor.
Kadın hakları savunucuları, erkeklerin şiddet yöntemlerinin de değiştiğini söylüyor…
Tabii, işkence yöntemleri uygulanıyor. Eski karısını kaçırıp bir evde bağlayan ve günlerce işkence uygulayan adamlar var. Şiddet çetelesinde şiddet veya cinayet aletlerini not ettiğimiz bir kategori var. Molotof kokteyliyle saldıran adamlar, kadının evini buldozerle yıkan, profesyonel işkence aletleri kullanan adamlar var ve bunlar son yıllarda görünür olacak kadar artmaya başladı. Siyasetçilerin şiddetli açıklamalar yaptıkları aylarda, kadına yönelik şiddet vakalarının da arttığını gözlemlediğimi de söylemeliyim.

5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de yaşıyor

 https://www.gazeteduvar.com.tr/5-yil-sonra-komadan-uyandi-ama-1980de-yasiyor-galeri-1730230?p=7 5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de ...