İzleyiciler

28 Ocak 2020 Salı

BM'de devlet savunması: Cumartesi Anneleri'ne izin yok, çünkü turistler rahatsız oluyor

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/01/28/bmde-devlet-savunmasi-cumartesi-annelerine-izin-yok-cunku-turistler-rahatsiz-oluyor/

BM'de devlet savunması: Cumartesi Anneleri'ne izin yok, çünkü turistler rahatsız oluyor

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin üye ülkeleri, Türkiye hakkındaki en kapsamlı insan hakları raporlarını görüşmek için İsviçre’nin Cenevre kentinde bir araya geldi. 700'ncı haftadan beri Galatasaray meydanında oturma eylemleri yasaklanan Cumartesi Anneleri'ne yapılan uygulamayı soran bir yetkiliye Dış işleri bakan yardımcısı Faruk Kaymakçı, "Turistleri rahatsız ettikleri için" yanıtını verdi.

DUVAR – Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, bugün Cenevre’de Türkiye’nin insan hakları karnesini inceledi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bir yetkili 700’ncü haftadan beri Galatasaray Meydanı’nın neden Cumartesi Anneleri’ne neden yasaklandığını sordu. Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, yasaklama gerekçesini, “Turistleri rahatsız ettikleri için…” diye anlattı. Cumartesi Anneleri ise bu yanıtı tepki gösterdi.
Türkiye’nin insan hakları karnesi, Evrensel Periyodik İnceleme (UPR) Çalışma Grubu tarafından detaylı bir şekilde incelendi. Çalışma grubu üyelerinden biri kaybolan çocuklarını aramak için her hafta Taksim’de eylem yapan Cumartesi Anneleri’nin durumunu gündeme getirdi. Üye, Galatasaray Meydanı’nın annelere neden yasaklandığını sorunca Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, “Turistleri rahatsız ettikleri için” diye yanıt verdi. Kaymakçı, Cumartesi Anneleri’nin izin almadan eylem yaptıklarını da öne sürdü.
Cumartesi Anneleri ise Twitter hesabından ablukaya alınan Galatasaray meydanından bir fotoğraf paylaşarak Kaymakçı’ya tepki gösterdi. Cumartesi Anneleri’inni açıklaması şöyle: “Dışişleri Bakanlığı’nın ‘Turistik olduğu gerekçesiyle yasaklandı’ dediği alan burası. Yalnız Cumartesi Anneleri’ne değil vatandaşlara ve turistlere de kapatılan ‘turistik alan’ 76 haftadır polis ablukasında.”
Dışişleri Bakanlığı’nın turistik olduğu gerekçesiyle yasaklandı dediği alan burası.
Yalnız Cumartesi Anneleri’ne değil vatandaşlara ve turistlere kapatılan 'turistik alan' 76 haftadır polis ablukasında.
Resmi Twitter'da görüntüleResmi Twitter'da görüntüle
43 kişi bunun hakkında konuşuyor
NE OLMUŞTU?
İçişleri Bakanı ve Beyoğlu Kaymakamlığı yıllardır gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için 25 Ağustos 2018’de bir araya gelen Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda oturmalarını yasakladı. 700’üncü haftada bir araya gelen annelerden çok sayıda kişi gözaltına alınırken çok sayıda kişi de biber gazından etkilendi. Cumartesi Anneleri bu tarihten beri polis kalkanları altında İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin bulunduğu Çukurluçeşme sokağında basın açıklamasını gerçekleştiriyor. (HABER MERKEZİ)

Bir muhbir vatandaşın gerçek üstü hikayesi

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/01/27/bir-muhbir-vatandasin-gercek-ustu-hikayesi/

Bir muhbir vatandaşın gerçek üstü hikayesi

İ.Ö. bugün 37 yaşında. 12 yaşından beri polis muhbiri. DHKP-C içinde polisin haber elemanı olarak görev yaptı. Babası ve amcasını bile ihbar etmekten çekinmedi. Cezaevinden izlediği televizyon programlarındaki ünlü ünsüz onlarca kişi hakkında ihbarlarda bulunarak soruşturma başlatılmasını sağladı. Avukat Efkan Bolaç onun ihbarıyla 3 yıl hapis cezası aldı. CHP Gençlik Kolları üyesi Nazım Şafak Korkmaz 23 yıl hapis cezasına İ.Ö.'nün ifadesiyle çarptırıldı. O şimdi hâlâ 'FETÖ'cü polislerden DHKP-C davalarına kadar yüzlerce kişi hakkında tanıklık yapmaya devam ediyor...

Sadık Güleç  sgulec@gazeteduvar.com.tr
Önce televizyonların tartışma programlarına katılanlar hakkında yaptığı şikayetlerle kamuoyunun dikkatini çekmeye başladı. Şikâyet dilekçelerinin altında hep onun ismi çıkıyordu: İ.Ö. Bu gönüllü şikayetçilik hikayesinin peşine düştüğümüzde İ.Ö.’nün doksanlı yılların ortalarında DHKP-C’nin içinde polisin “haber elemanı” olarak çalıştığını, adli olaylardan DHKP-C ve FETÖ de dahil olmak üzere pek çok siyasi davada tanıklık yaptığını gördük. İ.Ö. yalnızca televizyon programlarını izleyerek muhbirlik yapmamıştı. Tam da söylediği gibi çocukluktan beri yaptığı bir işti bu. Üstelik şikayet ettikleri arasında babası ve amcası da vardı. Bir dilekçesinde yalnızca DHKP-C davasında 150 kişi hakkında tanıklık yaptığını söylüyordu.
RTÜK’TEN EMNİYETE VE SAVCILIKLARA KADAR HER YERE DİLEKÇE VERİYOR
Bianet’ten Ayça Söylemez, İ.Ö.’nün sadece televizyon izleyerek haklarında şikayette bulunduğu isimlerle ilgili geçtiğimiz günlerde ayrıntılı bir haber yaptı. İ.Ö. Sezen Aksu’dan, Tarkan’a, Gülben Ergen’den HDP milletvekili Hasip Kaplan’a kadar bir çok kişi hakkında şikayette bulunmuştu. Bu işi öylesine abartmıştı ki şikayet ettikleri arasında TV 8 kanalında yayınlanın bir kitap programında katılan bir yazar dahi vardı. Okumadığı kitap hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Yalnızca savcılıklara değil bazı programların uygunsuz olduğunu söyleyerek Radyo Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) dilekçeler de var.
Yine bulunduğu cezaevlerinde diğer mahkumlar ile ortak izlediği televizyonlarda bulunan bazı kanalların “devletin çıkarlarına aykırı” olduğunu söyleyerek kaldırılmasını talep ediyor. Özellikle Halk TV hakkında gittiği her cezaevinde müdürlüğe verdiği dilekçeler var.
12 YAŞINDA POLİS MUHBİRİ
Peki kendine muhbirliği iş edinen İ.Ö. kimdir? Neden bu işi yapıyor? Adalet Bakanlığı’na verdiği bir şikayet dilekçesinde 12 yaşından beri devlete muhbirlik yaptığını söylüyor. İ.Ö’nün geçmişine baktığımızda “12 yaşında devlete çalışmaya başladım” derken aslında yalan söylemediğini görüyoruz.
Bir varoş çocuğu İ.Ö. 1983 yılında Gültepe’de doğmuş. 12 Eylül öncesinden beri sol örgütlerin özellikle Dev-Sol’un daha sonra yaptığı isim değişikliği ile DHKP-C’nin etkin olduğu mahallelerdir Gültepe ve Nurtepe…  Yalnızca sol örgütler değil elbette… Uyuşturucu kullanımı, küçük hırsızlıkların, mahalle çetelerinin de yaygınlığı vardır. Böyle bir ortamda, üstelik solcu bir ailenin çocuğu olarak faaliyete başlıyor. Yine verdiği bir dilekçede 1995 yılında İstanbul Emniyeti İstihbarat Dairesi’nde göreve başladığını ve kendisine irtibat kurabileceği sabit bir telefon numarası verildiğini aktarıyor. İddiasına göre elde ettiği bilgileri telefon kulübelerinden bu hattaki istihbaratçılara aktarıyordu.
13 YAŞINDA ÖRGÜT ÜYESİ OLDUĞUNU FOTOĞRAFLA İSPAT ETTİ
Onun yazdığı dilekçeleri, verdiği ifadeleri okurken en şaşırtıcı olan olaylardan birisi babası hakkında verdiği dilekçe oldu. Kendi anlatımlarına göre ailesinden dolayı sol bir çevrede büyümüştü. Daha çocuk yaşta eylemlere, basın açıklamalarına katılmıştı. Tanık olarak katıldığı bir DHKP-C davasında sanık avukatlarının 1996 yılında 12 yaşında olduğu ve örgüt üyesi olamayacağı şeklindeki savunmasına karşı verdiği dilekçede mahkemeden şu talepte bulunuyor; “1 Mayıs 1996 ile ilgili 2 Mayıs 1996, 03 Mayıs 1996 tarihli yayınlanan 1 Mayıs ile ilgili haber ve resimlerin mahkemenize gönderilmesini istiyorum. O gazete kupürlerinde iki erkek çocuğu var, 13 yaşlarında yüzleri maskeli. Tekinin maskesinde sarı renkte DHKP-C veya DHKC yazıyor. O çocuk benim.”
BABASI VE AMCASINI DA İHBAR EDİYOR
Babasının o tarihlerde DHKP-C içinde faaliyet gösterdiğini iddia eden İ.Ö. örgütü yakından tanıdığını göstermek için verdiği bir dilekçede  babası ve amcasının gözaltına alınmalarını sağladığını söylüyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği 2013 tarihli dilekçede 1996 yılında babası ve amcasının DHKP-C operasyonunda yakalandığını, dosyanın incelenmesi halinde babasının ve amcasının örgüte yardım ettiğinin görüleceğini söylüyor.  İ.Ö., babası ve amcası hakkındaki tüm bilgileri kendisinin verdiğini söylüyor. Yine 2011 tarihinde Nüfus İşleri Müdürlüğü’ne gönderdiği dilekçede nüfus kâğıdında bulunan “baba” hanesinden babasının isminin çıkartılmasını talep ediyor.
OTO HIRSIZLIĞINDAN YAKALANDI
İ.Ö. verdiği dilekçelerde gönüllü olarak muhbirliğe başladığını söylese de adli ve siyasi yargılandığı çeşitli davalarda ortaya çıkan gerçekler polisin ona ulaştığı şeklinde. Çok ayrıntısı belli olmasa da İ.Ö. mahalledeki siyasi eylemlere katılırken bazı küçük çaplı hırsızlık ve yaralama olaylarına da karışıyor. Kendisi 1995 yılından 2005 yılına kadar emniyet için çalıştığını söylüyor. O döneme ilişkin ‘FETÖ’cü polislerin DHKP-C’ye sızarak ‘kaos timi’ oluşturduğu iddiası ile açılan davadaki ifadesinde şunları söylüyor:
“2007’den beri cezaevindeyim. 1995’te 10 yaşındayken emniyette görevli üç kişi tarafından sokaktan alınıp DHKP-C Seyrantepe bölgesinde yardımcı istihbarat elemanı (muhbir) olarak görevlendirildim. Görevim sırasında Seyrantepe hakkında rapor sunuyordum.”
Fakat bir oto hırsızlığı olayından sonra yakalanınca daha önce bazı siyasi eylemlere katıldığı şeklindeki sicili ortaya çıkıyor. Bunun üzerine Emniyet’in hırsızlık masasının bu durumu Terörle Mücadele Şubesi’ne bildirdiği ve bu olay üzerine emniyet istihbarata çalışmaya başladığı davaları izleyen avukatlar tarafından ifade ediliyor. İ.Ö. ifadelerinde DHKP-C’nin mahalle örgütlenmesinde “milis” grubu içinde yer aldığını söylüyor.
FETÖ’CÜ POLİSLERLE İLİŞKİ KURDU
İ.Ö.’nün bu dönemi anlattığı dilekçeleri ve ifadelerinden neyin gerçek, neyin abartı ya da yalan olduğunu çıkarmak olanaksız. Bildiğimiz çok sayıda yaralama, gasp ve hırsızlık vakasının da olduğu. Bu davalardan dolayı tutuklanıp 2007 yılından beri hapiste bulunuyor. Fakat daha öncesinde de birçok defa içeri girip çıktığı biliniyor. Avukat Several Ballıkaya Çağdaş Avukatlar Derneği davasında da tanıklık yapan İ.Ö.’nün bu dönemde de hapse girip çıktığını söylüyor; “Kendisi 141 DHKP-C dosyasında tanık, ayrıca bazı FETÖ davalarında da tanıklık yapıyor. İ.Ö. 1995’ten 2005’e kadar istihbarat görevlisi olarak örgütte çalıştığını beyan etti. Ancak bu dosyada suç tarihi 2013 ve sonrası. Ayrıca bu kişi silahlı yağma, kişiyi özgürlüğünden alıkoyma, bıçaklı saldırı gibi adli suçlardan hükümlü ve bu 10 yıl içerisinde hapiste ve askerde olmadığı süre toplam 2-3 ay. Bu kadar sürede bir örgütte üst düzey görevli olmayı nasıl başardı.”
İ.Ö.’nün bağlantıda olduğu polislerin bir kısmı firari sanık, bir kısmı tutuklu olarak FETÖ davalarında yargılanıyor. Avukat Several Ballıkaya şu örneği veriyor: “O kadar çok davada tanık olarak yer alıyor ki, bir davada, katıldığı davanın hangisi olduğunu unuttu. ‘Ben çok mahkemede tanığım, bu, hangi mahkeme bilmiyorum’ dedi.”
İ.Ö. verdiği dilekçelerde ve yaptığı savunmalarda psikolojik durumunun iyi olmadığını ifade ediyor. Bu nedenle bir çok defa cezaevinden hastaneye gönderildiği biliniyor. Avukat Several Ballıkaya bu nedenle mahkemeden yattığı hastaneye yazı gönderilerek “cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığına ilişkin bir rapor olup olmadığının sorulmasını talep ettiklerini belirtiyor. Ancak mahkeme bu taleplerini reddetmiş. İ.Ö., yine ifadelerinde psikolojik rahatsızlığı için hap kullandığını da söylüyor.
BAŞBAKANA SUİKAST DAVASINDA DA TANIK
İ.Ö. özellikle DHKP-C davalarının en önemli tanıkları arasında yer alıyor. 2013 yılında yapılan DHKP-C operasyonundan sonra verdiği ifadelerde gözaltına alınan bazıları avukat bir çok kişinin ismini o veriyor. İ.Ö., o dönem ilişkide bulunduğunu iddia ettiği polislerin yönlendirmesiyle DHKP-C içinde ‘Kaos Timi’ adıyla suikast timleri oluşturulduğunu iddia ediyordu. Suikast timlerinin 2006’da aralarında Kağıthane CHP İlçe Başkanı’nın da olduğu bir çok kişinin öldürülmesinin planlandığını iddia eden İ.Ö. şunları söylüyor: “Timler, eylemleri Emniyet ya da başka sağ yapılanmalar tarafından yapılmış gibi göstererek toplum ve ülke içerisinde kaos yaratmak amacıyla kuruldu. Kaos timinin amacı Alevi-Sünni, Türk-Kürt, sağcı-solcu, dindar-laik çatışması çıkarmaktır.”
İ.Ö., kaos timleri nedeniyle açılan davanın da en önemli tanığı.  İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren davada, aralarında Ergenekon operasyonlarını gerçekleştiren İstanbul Emniyet İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in de bulunduğu polisler de yargılanıyor. İddiaya göre polisler Mehmet Yılmaz, Ali İhsan Kaya ve Halil Karakuzu, Ali Fuat Yılmazer’in de bilgisi dahilinde dönemin başbkanı Tayyip Erdoğan’ın Üsküdar’daki evinin kroki ve haritaların DHKP-C’ye verdi. Yakalanan DHKP-C militanlarında bu krokilerin ele geçmesi üzerine o dönem Erdoğan’ın bütün koruma ekibi değiştirilmişti.
İ.Ö. verdiği ifadelerde DHKP-C’nin İstanbul sorumlusu olduğunu iddia ettiği Asuman Akça’nın ‘FETÖ’cü polisler tarafından örgüt içinde yükseltildiğini söylüyordu. Fakat daha sonra bu polisler Asuman Akça’yı ortadan kaldırmak istemişlerdi. Akça’nın öldürülmesi görevi de İ.Ö.ye verilmişti. Milliyetçi tabanı DHKP-C’ye yöneltmek için olayda bir MHP’liye ait araç kullanılacaktı. Fakat verilen araç Ümraniye civarında bozulunca eylem yarım kalmıştı.
İ.Ö’nün bir çarpıcı ifadesi ise Hrant Dink cinayeti ile ilgiliydi. İ.Ö. Hrant Dink cinayeti sanıklarından ve polise yardımcı istihbarat elemanı olarak çalıştığı ortaya çıkan Erhan Tuncel’in cezaevinde öldürülmesi direktifinin de FETÖ’cü polisler Ali Osman Kaya, Ali Fuat Yılmazer ve Halil Karakuzulu tarafından verildiğini ancak kendisinin bunu kabul etmediğini söylüyordu.
Fakat 2013 yılında verdiği bu ifadeler sırasında yedi yıldır cezaevindeydi. Avukat Several Ballıkaya, İ.Ö.’nün yalnızca DHKP-C davalarında verdiği ifadeler nedeniyle hapiste olan kişi sayısının yüzlerle ifade edilebileceğini söylüyor. Several Ballıkaya İ.Ö’nün ayrıca DHKP-C üyeliğinden yargılandığı bir davada da iki ay önce hapis cezası aldığını aktarıyor. Yargıtay kararlarına göre örgüt içinde haber elemanı olarak çalışan kişilerin ceza almayacağını söyleyen Ballıkaya, “Haber elemanı olarak çalışmış. Belge düzenlenmiş ve para da almış. Ayrıca haber elemanlığından ilişiğinin kesildiğine ilişkin de belge var. İlişiğinin kesilme sebebi istikrarsız davranmasıymış” diye konuştu.
EFKAN BOLAÇ: BU ADAM DEVLETİN KADROLU MÜŞTEKİSİ OLMUŞ
İ.Ö’nün verdiği dilekçeyle hapis cezası alan kişilerden biri de avukat Efkan Bolaç. Kendisi hakkında şikayette bulunan kişinin yıllardır cezaevinde olduğunu öğrendiğinde çok şaşırdığını anlatıyor. Televizyonda terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle 3 yıl hapis cezası alan Efkan Bolaç yaşadığı süreci şöyle anlattı: “Bu kişinin şikayetinden sonra mahkeme Bolu Cezaevi’nde bulunan bu kişini SEGBİS aracılığı ile ifadesinin alınması için cezaevine yazı yazdı. Hiçbir cevap verilmedi. Sonra mahkeme sanki hiç böyle bir talepte bulunmamış gibi birden bana ceza verdi. Bu kişinin cezaevinde televizyon izleyip yüzlerce kişi hakkında mahkemelere şikayet dilekçeleri gönderdiği söyleniyor. Devletin kadrolu müştekisi olmuş. Benim dosyama baktığımda sanki bu ifadeler bu adama kurgulatılmış gibi geldi.”
CHP GENÇLİK KOLLARI ÜYESİ 23 YIL HAPİS CEZASI ALDI
İ.Ö.’nün verdiği ifadeler nedeniyle hapis cezası alanlardan biri de CHP Gençlik Kolları üyesi Nazım Şafak Korkmaz oldu. İ.Ö. 2008 yılında verdiği bir ifadede Korkmaz’ın örgüt tarafından CHP’ye yerleştirildiğini söyledi. Fakat bu konuda o tarihte hiçbir dava açılmadı. 2017 yılında ise Nazım Şafak Korkmaz hakkında “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve başka suçlamalar nedeniyle 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Tekstil işiyle uğraşan Korkmaz bu ifadeden yıllar sonra tutuklanıp cezaevine kondu.
İ.Ö. bugün hâlâ, cezaevinden televizyon programları izleyip Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) şikayet dilekçeleri göndermeye devam ediyor.

26 Ocak 2020 Pazar

Kendilerini kurtaran Suriyeli Mahmud'la buluştular

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/01/26/kendilerini-kurtaran-suriyeli-mahmudla-bulustular/

Kendilerini kurtaran Suriyeli Mahmud'la buluştular

Elazığ depreminden yaralı olarak kurtulan ve kendisini kurtaran Suriyeli genç için "O çocuğu bulmak istiyorum" diyen Dürdane Aydın, Mahmud El Osman'la buluştu. Mahmud'u görünce sarılan ve ağlayan Aydın, "Seni artık bırakmam" dedi.
Tedavi altındayken paylaşılan videosu sosyal medyada gündeme oturan kadın, “Biz Suriyelilere taş atıyoruz ya, Mahmut isimli Suriyeli tırnaklarıyla toprağı kazıya kazıya elleri paramparça bizi enkaz altından çıkardı. Ben ölsem asla o çocuğu unutmam. Buradan çıktıktan sonra arayıp onu bulacağım” demişti.
‘O GÖZLERİNİ UNUTAMAM’
Evleri tamamen yıkıldığı için ailelerinin köyüne yerleşen Aydın ailesi ile Mahmud’un buluşması sırasında duygusal anlar yaşandı. Dürdane Aydın, kendisine teyit amaçlı Mahmud’un fotoğrafları gösterilince “Beni kurtaran bu çocuk. O gözlerini unutamam. Bizi buluşturun” dedi.
Dürdane Aydın, Mahmud’u görünce sarılıp ve ağladı. Mahmud El Osman’ın annesinin Suriye’de yaşadığını öğrenen Aydın “Sen hiç üzülme. Ben artık senin hem annenim hem de kardeşin. Seni artık bırakmam” diyerek sarıldı. Dürdane Aydın, enkaz altındayken eşiyle birbirlerine sarıldıklarını ve kurtarılmayı hayal bile etmediklerini söyledi. Aydın şunları anlattı:
“Yukarıdan gelen bir ışığı (Mahmud’un telefonu) görünce eşim ıslık çalıp yardım istemeye başladı. Mahmud, önce eşimi kurtardı sonra beni bulunduğum yerden çıkardı. O sırada elinin kanlar içinde olduğunu gördüm ama o bana halen ‘Abla cam var dikkat et, bir yerin kesilmesin’ diyordu. O bizim kahramanımız ve Hızır’ımız. Ben enkazdan çıktığımda eşime sürekli çocuk nerede diye sordum. Herkes kendi oğlumu ve kızımı sorduğumu sanıyordu ama ben onların annemlerde olduğunu biliyordum. Benim çocuk diye sorduğum kişi halbuki Mahmud’du.”
‘MAHMUD SONRA BAŞKALARINA YARDIM ETMEYE ÇALIŞTI’
Zülküf Aydın ise şunları söyledi:
“Ben Mahmud’un telefonunun ışığını görünce bağırıp yardım istemeye başladık. O zaman kurtulacağımızı anladık. Mahmud, üzerimdeki enkazı biraz aldıktan sonra onun yardımıyla enkazdan çıktım. Sonra eşimi çıkarmaya çalıştı ama bacağı sıkıştığı için çıkaramadı. Sonra çevredekiler Mahmud’u ayaklarından sarkıtarak eşimin olduğu yere doğru uzattılar ve Mahmud eşimi kurtarmak için çalıştı. Bizim için bu süre çok kısıtlı gibi oldu aslında ama meğerse eşim 3,5 saat enkazda kalmış ve Mahmud o süre zarfında hep çabalamıştı. Eşimi kurtardıktan sonra Mahmud başkalarına yardım etmeye çalıştı. Eşimi o sırada ambulansa bindirmek istedi ama o sürekli Mahmud’u bulup teşekkür etmeye çalışmıştı. Dün de olay yerine gidip Mahmud’u aramıştık ama bulamamıştık.”
Aydın, Mahmud’a “Sen hiç üzülme. Ben artık senin hem annenim hem de kardeşin. Seni artık bırakmam” dedi.
‘BENDEKİ YARALAR AĞIR DEĞİL’
İşten çıkıp spor yapmaya gittiği sırada depremin yaşandığını belirten Mahmud, şunları dile getirdi:
“Sarsıntı bitince ben de yıkılan bölgeye gittim. İnsanların sesini duydum. Sonra enkaz altından kadının ve eşinin sesini duydum. Ellerimle enkazı kaldırmaya çalıştım, çevredeki gençlerden de yardım istedim ve birlikte çalıştık. Önce adamı enkazdan çıkardık sonra kadının üzerine düşen parçaları çıkarmaya çalıştım. Kadının bacağının üzerine düşen büyük parçaları ellerimle kaldırdım, ondan sonra kadının bacakları serbest kaldı. Böyle olunca kaldırıp çıkardım. Ekipler de hastaneye götürdü.
Bendeki yaralar ağır değil. Zaten bir önemi de yok. Önemli olan onun kurtulması. Depremden sonra telefonum da kayboldu ama önemi yok. O insanların kurtulması benim için önemli. Telefonu olay yerindeyken ışık olarak kullanmış ve ablamızla eşi o telefonun ışığıyla kurtarılabileceğini anlamıştı. O yüzden bendeki yeri bambaşka.”
Suriyeli Mahmud 2 yıl önce Hama kentinden Hatay’a geldi ve üniversite eğitimi için 3 ay önce Elazığ’a yerleşti. (AA)

24 Ocak 2020 Cuma

O gün bana 'Anne çok kötü hissediyorum. Beraber dua edip ölelim' dedi. Oğlumun cennete gideceğini düşünerek bu olayı gerçekleştirdim"

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1715927/kepce-kulak-oldugu-gerekcesiyle-oglunu-olduren-anneye-muebbet-hapis.html

Kepçe kulak olduğu gerekçesiyle oğlunu öldüren anneye müebbet hapis

Ankara'da kepçe kulak ameliyatı olan oğlunu hastanenin tuvaletinde boğarak öldüren anne, yargılandığı mahkemede müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Anne savunmasında, "Ben çocuğumu çok seviyorum. O gün bana 'Anne çok kötü hissediyorum. Beraber dua edip ölelim' dedi. Oğlumun cennete gideceğini düşünerek bu olayı gerçekleştirdim" dedi.



Nurhan S., 10 yaşındaki oğlu O.S.'yi otoplasti (kepçe kulak) ameliyatı olması için Şubat 2015'de Gazi Hastanesine yatırdı. Ameliyat sonrası O.S. gözetim altında alınırken, anne Nurhan S. de oğlunun yanında refakatçi olarak kaldı. Ameliyattan birkaç gün sonra Nurhan S., oğlunu hastanenin tuvaletinde boğarak öldürdü. Olayın ortaya çıkması üzerine Nurhan S. hakkında "kendini savunamayacak yakın akrabayı kasten öldürme" suçundan dava açıldı.

Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davanın karar duruşmasına tutuklu sanık Nurhan S. ve avukatı katıldı. Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunma yapan Nurhan S., oğlunun psikolojisinin kepçe kulak olmasından dolayı bozuk olduğunu belirterek, "Ben çocuğumu çok seviyorum. O gün bana 'Anne çok kötü hissediyorum. Beraber dua edip ölelim' dedi. Oğlumun cennete gideceğini düşünerek bu olayı gerçekleştirdim. Pişmanım" ifadelerini kullandı.
Sanığın avukatı ise müvekkilinin genç yaşta istemediği biriyle evlendirildiğini söyleyerek, "Evlendikten sonra da eşinin ailesiyle birlikte aynı evde 22 kişi ile yaşamıştır. Çok sayıda tanık dinlendi. Hepsi de müvekkilimin oğluna çok düşkün olduğunu söylemiştir. Kepçe kulak olan oğlu ile arkadaşları dalga geçtiği için müvekkilim oğlunu ameliyat etme kararı aldı. Ameliyattan sonra yüzü şişen oğlu fiziki halinden dolayı üzülmektedir. Bu nedenle annesi, oğlunun acısına son vermek ve oğlunu cennete göndermek amacıyla bu fiili yapmıştır" diye konuştu.
Avukat, müvekkilinin akli dengesinin yerinde olmadığını öne sürerek, "Adli Tıp Kurumu, müvekkilimin yaşam öyküsünü dinlemeden yüzeysel olarak soru sormuştur ve 'akli dengesi yerindedir' raporu vermiştir. Bu rapora katılmıyoruz" dedi.

MÜEBBET HAPİS CEZASI VERİLDİ

Savunmaların ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanığın "kendini savunamayacak yakın akrabayı kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Takdir indirimi uygulayan mahkeme, cezayı müebbet hapse çevirdi. Mahkemenin bu kararı oy çokluğuyla aldığı belirtildi. Bir üye hakimin sanığın akli dengesinin yerinde olmadığı yönünde görüş bildirerek, bu kapsamda hüküm kurulması yönünde oy verdiği ifade edildi.

ÇOCUĞUNU ÖLÜME GÖTÜRDÜĞÜ AN GÜVENLİK KAMERASINDA

Öte yandan, Nurhan S.'nin oğlunu ölüme götürdüğü anlar hastanedeki güvenlik kameralarınca kaydedildi. Görüntülerde çocuğunun elinden tutan annenin koridorda yürüdüğü görülüyor.

20 Ocak 2020 Pazartesi

Annem Evlendi!

http://www.milliyet.com.tr/galeri/kizinin-kocasini-caldi-kaynana-ve-damadin-yasak-aski-6125749/11

Kızının kocasını çaldı! Kaynana ve damadın yasak aşkı...

Lauren Wall, cömnert annesi Julie sayesinde hayallerindeki düğünü yaptığı için çok mutluydu. Annesi düğünün tüm masraflarını karşılamış ve kızına 15 bin sterlin yani yaklaşık 115 bin lira değerinde muhteşem bir düğün hediye etmişti. Adeta bulutların üzerinde gezen Lauren ve çiçeği burnunda kocası Paul, düğün için teşekkür etmek amacıyla bir jest yapmaya karar verdi ve balayına giderken Julie'yi de yanlarında götürdü. Ancak Lauren, annesini balayına davet ederek hayatının hatasını yaptığından habersizdi. İşte akıllara durgunluk veren ve Dallas dizisini aratmayan olayın detayları...



1

Lauren Wall, Paul White ile tanıştığında henüz 18 yaşındaydı. Çiftin tanışmaları 14 Şubat Sevgililer Günü'ne denk gelmişti. Lauren için romantik filmleri aratmayan bir başlangıçtı.


Kızının kocasını çaldı! Kaynana ve damadın yasak aşkı...

Lauren Wall, cömnert annesi Julie sayesinde hayallerindeki düğünü yaptığı için çok mutluydu. Annesi düğünün tüm masraflarını karşılamış ve kızına 15 bin sterlin yani yaklaşık 115 bin lira değerinde muhteşem bir düğün hediye etmişti. Adeta bulutların üzerinde gezen Lauren ve çiçeği burnunda kocası Paul, düğün için teşekkür etmek amacıyla bir jest yapmaya karar verdi ve balayına giderken Julie'yi de yanlarında götürdü. Ancak Lauren, annesini balayına davet ederek hayatının hatasını yaptığından habersizdi. İşte akıllara durgunluk veren ve Dallas dizisini aratmayan olayın detayları...

5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de yaşıyor

 https://www.gazeteduvar.com.tr/5-yil-sonra-komadan-uyandi-ama-1980de-yasiyor-galeri-1730230?p=7 5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de ...