İzleyiciler

4 Temmuz 2017 Salı

parçalanmış siyah ibibikle beyaz jaws kuşu rüyası

boğaziçi'ne gitmişim. orta kantin'de çalışacakmışım galiba. arkadaşımı görüyorum, toplantı varmış meğer. "o zaman ben bi koşu eve gidip tişörtümü değiştireyim" diyorum. kuzguncuk'a gidiyorum, evden arabamı alıyorum, toplantıya da geç kaldım zaten. araba, bildiğimiz arabalardan değil, defter gibi dürüp kolunun altına alıp taşıyabiliyorsun, minderleri bile var. arabaya atlayıp koridor genişliğindeki sokaklardan geçiyorum, ana yola yakın bir yerde bir yükseklik çıkıyor karşıma, ben de arabamı koltuğumun altına alıp bir evin içinden geçiyorum. ev sanki benimmiş, zira şans hanım'la kerkoşka oradalar ama ilk kez görüyorum bu evi. geniş, ferah, boş bir köşk. tam çıkacakken kapının önünde bir hayvan görüyorum; siyah, çelimsiz, bir hayvan. horoza benziyor ama değil. sanki yarısı kopmuş gibi, çok zavallı görünüyor. ben şimdi bu hayvanı ne yapayım diye düşünürken hayvan birden bembeyaz, hatta parıltılı diyeceğim, tombik aynı boylarda bir şeye dönüşüyor. kuş diyeceğim, tam değil, sanki beyaz bir baykuş gibi. ben irkilince hayvan ağzını açıyor, jaws'unkiler gibi sivri dişleri var, üstüme atlıyor, "imdaat" ve yücel'in dürtmesi: "iyi misin?"

fena halde bu rüyanın benim sinema serüvenimle veya bir baltaya sap olamama hissiyatımla ilgili olduğunu düşünüyorum. bir kere sinemaya dair çok fazla imge var:

boğaziçi - orta kantin: geçen hafta gittik yücel'le boğaziçi'ne. rahat bir 15-16 seneden sonra ilk kez. burası benim sinemayı sevdiğim, sinemacı olmak istediğim yer. ve birlikte sinema öğrendiğim insanlar çatır çatır sinema yapıyorlar, e ben de haliyle ara sıra kifayetsiz muhteris hissiyatıma engel olamıyorum. yalnız buradaki toplantı onlarla değil, bizim perşembecilerle. perşembeciler, o kadar çatır çatır film yapamıyorlar. tişörtümü değiştireyim ne anlama geliyor bilmiyorum. kıyafetin dışa dönük yüz olduğunu düşünebiliriz. toplantıya katılmak için onu değiştirmem lazım, lakin toplantıdan haberim de yok. sonra da toplantıya geç kalıyorum. kuzguncuk da benim istanbul'a ilk geldiğimde oturduğum yer.

katlanır, defter gibi koltuk altında taşınan araba: şimdi bunun bir sinema metaforu olduğunu biliyorum. nereden mi? john orr'du galiba, onun arabayla sinema arasında kurduğu benzerlikten yola çıkarak, tezimde tabutta rövaşata'yla ilgili bölümde şöyle bir yorum yapmıştım: nasıl mahsun araba kaçırıyorsa, derviş zaim de film kaçırıyor.

arabayla kamera arasındaki bağlantı aşikar. araba bacakların uzantısı, hızlı hareket etmeyi sağlıyor, kamera da gözün, gitmediğimiz, görmediğimiz yerleri, kişileri görmemizi sağlıyor.

yalnız benim araba katlanıyor, defter gibi koltuk altında taşınıyor, yani tam bir araba sayılmaz. aslında pratik, yanında taşıyabiliyorsun, park yeri derdi yok, vs. defter, aklıma senaryoyu getiriyor. ama büyük bir dezavantajı da var; beni anayola çıkartmıyor. sadece dar yollarda dolaşıyorum, üstelik yükseltiler söz konusu olduğunda hiçbir işe yaramıyor vs.

gelelim boş, ferah köşke: evin imgesel anlamı genellikle iç dünyadır. ev benim mi değil mi, belli değil. kedilerim orada oturduğuna göre benim olmalı ama değil, zira ilk kez görüyorum evi. kedilerimin orada oturduğunu şuradan anlıyorum; beyaz baykuş bana saldırdığında kaçmak istiyorum ama sonra şans hanım'la kerkoşka aklıma geliyor, onlara da saldırır. bu, aslında çelişkili bir fikir, ne de olsa bu hayvanları gördüğüm anda onların oraya ait olduğunu, izinsiz girdiğim için bana saldırdıklarını biliyorum. neyse, eve dair net bir açıklamam olmasa da henüz sahip olmadığım ama sahip olabileceğim bir ev demek bana makul geliyor. girmeme izin veriliyor ama çıkmama verilmiyor, saldırıya uğruyorum, cezalandırılıyorum.

şimdi bu noktada bence rüyanın en ilginç kısmını o iki kuş oluşturuyor. biri siyah, zayıf, mecali olmayan, yarısı yenmiş, kopmuş ibibik. diğeri de parıltılı, beyaz, besili, güzel ve köpek balığı dişli yaratık. ilk olarak bu hayvanların gharab'la ilgili olduğunu düşünüyorum. neticede senaryomda da tavuklar, tavuk tüyleri, iğrenç kötü bir kuş olan gharab filan var. ama rüyada bunlar hafiften karışmış. zavallı olan siyah, kötü olan beyaz, hezaymen'in kanatları gibi.

bu noktada bu iki kuşun da beni temsil ettiğini düşünüyorum. güzel olmak; yani örneğin o evde yaşayabilecek konuma gelmek (sembolik olarak) tehditkar bir şey. diğeri ise şimdiki ben gibi görünüyor; yarısı yenmiş, öbürü olmazsam olacağım şey bu. ama sanki öte yandan diğerini örten ve saklayan bir şey o gariban kuş. sembolik olarak elbette, yoksa kendimi zavallı bir ibibik olarak görmüyorum elbette.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de yaşıyor

 https://www.gazeteduvar.com.tr/5-yil-sonra-komadan-uyandi-ama-1980de-yasiyor-galeri-1730230?p=7 5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de ...