İzleyiciler

29 Eylül 2018 Cumartesi

https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/09/28/kamusal-alanin-yoklugunda-eylemlilik/

Kamusal alanın yokluğunda eylemlilik

Kriz anında ne devlet ne de piyasanın önde gelenleri kitleleri korkuyla ve baskıyla durdurabilir, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayanların korkuya ve baskıya boyun eğmek için bir nedenleri de yoktur. Bu noktada insan bedeni kamusal alanın yerine geçer, intihar ifade özgürlüğünün en mutlak haline dönüşür.
Aslıhan Aykaç Yanardağ*
Costa-Gavras’ın 2002 yılında gösterime giren filmi Amen, II’nci Dünya Savaşı sırasında genel olarak Avrupa ülkelerinin ve Hıristiyan toplumların önemli bir kesimini temsil eden Vatikan’ın Yahudi soykırımına karşı sessiz kalışını eleştirir. Film gerçek bir olayla başlar. Çekoslovakya vatandaşı ve Slovak Yahudisi gazeteci Stefan Lux, 3 Temmuz 1936’da, yani II’nci Dünya Savaşı başlamadan üç yıl önce ve Hitler iktidara geldikten üç yıl sonra, Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda silahla intihar eder. Filmdeki son cümlesi “İnsanların yüreklerine ulaşmanın başka bir yolunu bulamadım.” olur. Gerçekte son cümlesi ise “C’est le dernier coup!”, “Bu son vuruş!” olarak çevrilebilir. Bir eylemlilik biçimi olarak intihar, toplumsal yaşamın sürdürülebilirliği ortadan kalktığında gerçekten de bir son vuruştur.
DEMOKRASİ, KAMUSAL ALAN, EYLEMLİLİK
Modern toplumların örgütlenme biçimlerinde idealize edilen yapılardan biri demokrasidir, oysa var olan demokrasilerin ne kadar ideal işledikleri tartışmalıdır. Demokratik sistemleri tanımlarken kabaca dört temel unsurun altı çizilir: Adil ve özgür seçimler, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve bütün bunların sürekliliğini garanti altına alacak bir hukuk sistemi, bir başka deyişle hukukun üstünlüğü. Herhangi bir toplumun üyesi olan bireylerin bu demokratik unsurları değerlendirebilmeleri ve bir demokratik katılım sağlayabilmeleri içinse kamusal alanın varlığı, demokrasinin bir ön koşulu olarak öne çıkmaktadır.
Kamusal alan nedir, neresidir? Çok genel ve yüzeysel bir tanım yapmak gerekirse, kamusal alan devletin denetiminden, piyasanın ve piyasa aktörlerinin güdümünden bağımsız, özel alanın dışında insanların bir araya gelebilecekleri, iletişim kurabilecekleri, demokrasinin kaçınılmaz unsurları olan ifade özgürlüğünü ve örgütlenme özgürlüğünü kullanabilecekleri bir alandır. Arendt’e göre kamusal alan özel alan olarak tanımlanan haneden ve hanedeki ilişkilerden bağımsız, özgürlük ve eşitliğin etkin olduğu, bireylerin farklılıklarına rağmen ortak çıkarın ve gerçeğin iletişimle, karşılıklı etkileşim sonucu elde edildiği bir alandır. Habermas, kamusal alanın tarihsel dönüşümünü derinlemesine incelerken kamusal alanı yurttaşların bir araya gelip iletişim kurduğu ortak bir alan görür. Kamusal alanda gerçekleşen iletişim sonucunda kamuoyuna benzeyen bir ortak düşünce olasılığı bulunur. Kamusal alan tüm yurttaşları kapsar; herkese açık, eşit ve özgür katılım hukuki güvence altındadır, karşılıklı ve açık ifadeler sonucunda rasyonel bir uzlaşı hedeflenir. Bunun dışında, Negt ve Kluge, kamusal alanın genel tanımını kendilerine özgü bir sınıflandırmayla birleştirerek egemen politik kamusal alan, alternatif kamusal alan ve proleter kamusal alan olarak da ifade edilen karşıt-kamusal alanı birbirinden ayırır. Bu durumda kamusal alan öznelerin sistemle kurduğu ilişkiye ve eylem biçimine göre farklı kategorilere ayrılmış olur. Tanımlar ve referanslar çoğaltılabilir, ancak gündelik hayattaki işlevini anlamak açısından belirleyici olan kamusal alanın bireylerin hiçbir ayrıma maruz kalmadan katılabildikleri, kendilerini açık bir biçimde ifade ettikleri, hukuk tarafından denetlenmeyen ancak varlığı garanti altına alınan, özgür bir alan olduğudur. Demokratik sistemlerin beklediği halkın yönetime katılması durumu, ancak böyle bir kamusal alanın varlığıyla mümkün olabilir.
Peki, kamusal alan olmadığında ne olur? Özgürlük yoksa, insanlar çıkarları veya sistemden talepleri konusunda konuşmaya çekiniyorsa, korkuyorsa, konuşanlar cezalandırılıyorsa nasıl bir insanlık durumundan söz edilebilir? Hak aramak yasal olarak olmasa bile toplumsal olarak sorgulanan, ayıplanan, utanılacak bir şey haline geldiğinde, birey artık Arendt’in tanımladığı eylem ve özgürlük çerçevesinden çıkar, kamusal alandaki yurttaş yerine sistemin bir dişlisi olarak hareket eder.
BİR EYLEM ALANI OLARAK BEDEN
İnsan eylemliliği, bireyin belli bir bağlamda karşılaştığı durumlara karşı geliştirdiği bir davranış, bir tepki olarak düşünülebilir. Bu durumda birey, bilinçli seçimleri ve bu seçimlerinin sonuçlarını kabul etmesiyle kendini ve toplumdaki yerini inşa eder. İnsan eylemliliği, doğrudan veya dolaylı olarak toplumsal yapının dönüşümüne de etki eder. Bireyin toplum içindeki eylemlilik hali farklı biçimlerde ve farklı alanlarda ortaya çıkar. Arendt, insan etkinliklerini üçe ayırır: Emek, iş ve eylem. Bunlardan ilk ikisi maddi dünyaya ait, hanede gerçekleşen, doğal ihtiyaçlara yönelik ve zorunlu etkinlikler olduğu için bu alanlarda özgürlük söz konusu değildir. Öte yandan eylem insanın özüyle ilgili bir etkinlik olduğundan özgürlüğe dayanan, düşünsel ve insan ilişkilerinin sonucunda bir anlam yaratma sürecidir. Habermas ise iletişimsel eylem kavramıyla bireylerin dil ve rasyonel iletişim aracılığıyla birbirleriyle ilişki kurduklarını, sürekli bir müzakere ve argümantasyon sonucunda uzlaşmanın sağlanabileceğini, bu şekilde modern toplumun araçsal rasyonalitesinin yerine iletişimsel rasyonalitenin ortaya çıkacağını savunur. Genel olarak eylem ve özellikle iletişimsel eylem bir arada yaşamanın yapı taşlarıdır.
Geçen hafta, oğluna pantolon alamadığı için intihar eden İsmail Devrim’in ölümü, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun verdiği soru önergesiyle Meclis’e taşındı. İsmail Devrim’in intiharını tek başına değerlendirmek, büyük resmin önemli bir kısmını görmezden gelmemize neden olur. 24 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edilen Çukurova Üniversitesi Ekonometri Bölümü araştırma görevlisi Dr. Mehmet Fatih Traş, işini kaybetmesinin ardından intihar etti. 30 Ekim 2017’de Adana’da pediatri asistanı olarak görev yapan Dr. Ece Ceyda Güdemek, 36 saatlik nöbet süresine ve ağır çalışma koşullarına dayanamayarak intihar etti. Aynı gün bir başka doktor ve bir tıp öğrencisinin intiharı, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarına dikkat çekti, konu Meclis’e taşındı. 12 Ocak 2018’de inşaat işçisi Sıtkı Aydın, geçinemediğini söyleyerek meclisin önünde kendini yaktı. 20 Eylül 2018’de Şanlıurfa’da milletvekilleri ve belediye başkanları aşure dağıtırken iş isteyen bir genç kendini yaktı. Toplumsal örgütlenmenin ve tabandan gelen hareketlerin zayıf olduğu toplumlarda bu tür tekil eylemlilik halleri yaygındır. Kolektif bir eylem ya da kolektif stratejiler kadar dikkat çekici olmasa da bu eylemler toplumsal bir anlam içerirler.
İnsanların ifade özgürlüğünü veya örgütlenme özgürlüğünü kullanabilecekleri bir kamusal alan olmadığında eylemlilik hali sona ermez. Devlet baskısının artması, örneğin bir polis devletinin her türlü, baskı, sansür ve yasak ile bir korku iklimi yaratması eylemlilik halini bir süre için baskılasa da tamamen ortadan kaldırmaz. İnsanların üretim ilişkilerinden ötürü piyasaya bağımlı olması, örneğin işçilerin eve ekmek götürmek, kirayı ödeyebilmek için sömürüye razı gelmesi, sendikaya üye olmaması, işverene ses çıkarmaması, eylemliliği zayıflatabilir. Ancak bir kriz anında ne devlet ne de piyasanın önde gelenleri kitleleri korkuyla ve baskıyla durdurabilir, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayanların korkuya ve baskıya boyun eğmek için bir nedenleri de yoktur. Bu noktada insan bedeni kamusal alanın yerine geçer, intihar ifade özgürlüğünün en mutlak haline dönüşür. Örgütlenmemiş, dolayısıyla kolektif bir eyleme katılmayan bireyin tikel hak talebi ya da direnişi aynı zamanda kendinden vazgeçmesi anlamına gelir.
İnsanın eylemlilik hali bireysel ya da kolektif bir biçimde ortaya çıkabilir. Her iki durumda da eylemlilikteki temel varsayım yaşamın sürekliliğidir. İnsan bir sorunu çözmek için, koşulları iyileştirmek için, bir talebi dile getirmek için harekete geçer. Bir amaç uğruna örgütlenen çıkar grupları, farklı yöntemler kullanarak mobilize olurlar. Bu kolektif eylemlilik barışçıl veya şiddet içeren yöntemler kullanır. Ancak yaşamdan vazgeçildiği bir noktada bireysel ya da kolektif eylemlilik, bir talep karşılanması, çıkar birliği ya da farkındalık yaratmak gibi bir amaçtan kopmuş, varoluşsal bir mesele haline gelmiş demektir. Birlikte yaşama yollarının ve ortak bir anlam arayışının tükendiği yerde bireyin varlık ve yokluk arasındaki seçimi, demokratik bir toplum inşası için daha çok uzun yolumuz olduğunu gösterir.
*Doç, Dr., Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

10 Eylül 2018 Pazartesi

Ben Şeytanım Dedi, İki Kişiyi Öldürdü

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1077866/_Ben_seytanim__dedi__2_kisiyi_oldurdu.html

"Ben şeytanım" dedi, 2 kişiyi öldürdü

Ankara'da durakta otobüs bekleyen vatandaşlara "Ben şeytanım" diyerek saldıran şahıs, 2 kişiyi öldürdü, 2 kişiyi de yaraladı.
Yayınlanma tarihi: 09 Eylül 2018 Pazar, 14:18
Olay, Ankara’nın Etimesgut ilçesinde 7 Eylül Cuma sabahı meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, sabah saatlerinde işe gitmek için otobüs durağında bekleyen vatandaşlar, Hakkı Ç. isimli şahsın bıçaklı saldırısına uğradı.
Duraktaki vatandaşlar sağa sola kaçışırken, Mert K., Hayrullah A. ve ismi belirlenemeyen 2 kişi bıçak darbeleriyle yaralandı. Hakkı Ç., yere yığılan Mert K. ve Hayrullah A.’yı bıçaklamaya devam etti. Çevredeki vatandaşlar durumu hemen polis ve sağlık ekiplerine bildirdi. Kısa sürede olay yerine intikal eden sağlık ekipleri, ağır yaralanan Hayrullah A. ile ismi belirlenmeyen 2 kişiyi hastaneye kaldırırken, Mert K.’nın olay yerinde hayatını kaybettiğini belirledi.
Hastaneye kaldırılan Hayrullah A.’nın ise yolda tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığı öğrenildi. Polis ekipleri, saldırganı etkisiz hale getirerek gözaltına aldı. Daha sonra olayın yaşandığı yerde çevre güvenliği alan polis, durumu Olay Yeri İnceleme Birimi’ne bildirdi. İnceleme ekipleri, olayda kullanılan bıçakla birlikte tüm delilleri titizlikle muhafaza altına alarak durumu savcıya bildirdi. Savcının olay yerinde yaptığı incelemelerin ardından Mert K.’nın cansız bedeni Adli Tıp Kurumuna kaldırıldı. Gözaltına alınan saldırgan Hakkı Ç., emniyetteki ifadesinin ardından adliyeye sevk edildi. Hakkı Ç. çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.

‘SEN MÜSLÜMAN MISIN?’ DİYE SORMUŞ
Olayın görgü tanıklarından esnaf Alim Köse, “Oraya gittiğimde ölü ve yaralılar vardı. Orada kanları görünce bir an korktum. Olayı arkadaştan öğrendim. Otobüs durağında bekleyenlere bıçakla rastgele saldırmış. Saldırgan ‘Sen Müslüman mısın?’ diye sormuş. Onlar da ‘Müslümanım’ deyince saldırmış. Orada bir kovalamaca yaşanmış. Yakaladığı kişilere bıçağı vurmuş. Biri kulübenin orada ölmüş. Saldırgan o kişiyi boynundan bıçaklayarak öldürmüş. Onu öldürdükten sonra diğerinin peşinden koşmaya başlamış. Lambaların orada diğer çocuğu tutup bıçaklayarak öldürüyor. Ondan sonra polis geldi ve şahsı etkisiz hale getirdi.
Olay yerinde kelepçeleyip gözaltına aldılar” ifadelerini kullandı.
Ölen Mert K’nın dayısı Eyüp Güneş, “Olayı ilk öğrendiğimizde farklı farklı şeyler söylendi. Daha sonra net olarak öğrendik ki birbirini hiç tanımayan 5 kişi otobüsdurağında bekliyormuş. O sırada bir kişi yanlarına yaklaşmış ve ‘Sen Müslüman mısın?’ diye sormuş. ‘Müslümanım’ cevabını alınca, ‘ Ben şeytanım’ demiş ve oradaki insanlara saldırmış. Birbirini hiç tanımayan 4 kişiyi bıçak darbeleriyle yaralamış. Yeğenimiz de olay yerinde vefat etti. Diğer arkadaşın da hastaneye giderken yolda öldüğünü öğrendik” şeklinde konuştu.

9 Eylül 2018 Pazar

Kibrit Kutusu Koleksiyonu

https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2018/09/09/25-bin-kibrit-tez-konusu-oldu/

25 bin kibrit: Tez konusu oldu!

Adıyaman'da geçen çocukluğu sırasında biriktirmeye başladığı kibritlerin sayısı 25 bini bulan Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur, "Çocuk aklımla 100 kibrit kutusunu alıp eve getirdiğimde yapmak istediğim şey ileride kibrit piyasadan kalkacak ve yalnızca bende kibrit olacak gibi bir düşünceydi" diyor. Sağlamtimur'un 'kibrit arkeolojisi' olarak tanımlanan koleksiyonu aynı zamanda Dokuz Eylül Üniversitesi'nde tez konusu oldu...

Ferdinand Ziyareti

https://www.birgun.net/haber-detay/haluk-levent-boga-ferdinand-i-ziyaret-etti-229852.html

Haluk Levent, boğa Ferdinand'ı ziyaret etti
09.09.2018 14:33 YAŞAM
Haluk Levent, boğa Ferdinand'ı ziyaret etti
Kurban Bayramı'nın birinci günü Rize'nin İyidere ilçesinde hayvan pazarından kaçıp, bayramın dördüncü günü de yüzerek geldiği Trabzon'un Sürmene ilçesini sahilinde kurtarıldıktan sonra şarkıcı Haluk Levent'in kurucusu olduğu Ahbap Platformu tarafından satın alınan 'Ferdinand' adlı boğa, kurtarıcısı ile buluştu.
Konser vermek için geldiği İzmir'de önce 'Ferdinand'ı ziyaret edip elleriyle besleyen Haluk Levent, "Ferdinand'ı kurtardım, buralara kadar gönderdim. Akıllı uslu duracak diye. Ama o kızların peşinden ayrılmıyormuş" dedi.
İzmir'in kurtuluş günü olan 9 Eylül kutlamaları kapsamında konser vermek için kente gelen Haluk Levent, ilk önce 'Ferdinand'ın bulunduğu Kemalpaşa'daki Kurtarılmış Çiftlik Hayvanları barınağına gitti. 'Ferdinand'ın başını okşayan Levent, espri yaparak, "Ferdinand'ı kurtardım, buralara kadar gönderdim. Akıllı uslu duracak diye. Ama o kızların peşinden ayrılmıyormuş. Onun da şikayeti bana geldi" dedi.
Ferdinand'ın çiftlikte çok mutlu olduğunu söyleyen Haluk Levent, "Denizdeyken dişleri neredeyse tamamen dökülmüş. Zor bir durumdaydı. Şimdi veteriner kontrolünde. 6 ay sonra bütün dişleri yeniden yerine gelecek" diye konuştu.
'FERDİNAND BİR SEMBOL'
Barınağı dolaşan ve buradaki hayvanlar ile ilgili çiftliğin kurucusu Sibel Çağlar'dan bilgi alan Levent, "Aslında son dönemlerde gözleri oyulmuş yavruları, hayvan dostlarımızı, tecavüz edilmiş kedileri bile gördükten sonra, Ferdinand'ın burada hayvan sevgisini aşılamak için bir sembol olduğunu düşünüyorum. O kadar çok içimiz acıyor ki bu hayvanların gördüğü şiddet karşısında. Bütün ailelere 'Çocuklarımıza hayvan sevgisini göstermeden, doğayı, insanı, ülkeyi, memleket sevgisini gösteremeyiz' diyorum. Eğer inançlıysanız, bunları da Yaradanın yarattığını unutmayın. Eğer inançlı değilseniz, evrenin yarattığını unutmayın. Bir şekilde bunlara sahip çıkmak ve sevmek zorundayız. Ben de çok mutluyum. O önümüzdeki bayramda kurban edilecekti. Kaçtı, mücadele etti. Burada şu anda. O artık bizim arkadaşımız" dedi.
BARINAK İÇİN DESTEK MESAJI
haluk-levent-boga-ferdinand-i-ziyaret-etti-508345-1.
Engelli hayvanları da bundan sonra Kemalpaşa'daki barınağa göndereceğini kaydeden Levent, bu tür barınakların ayakta kalması gerektiği belirterek, "Ama getirmeye çalışmakla da kalmayacağım, böyle yerlerin biraz da mama desteğine ihtiyacı var. Sosyal medyadan bir şeyler yapacağız" diye konuştu.
Daha önce faytonlarda çalıştırılan ve şimdi barınakta bakılan bir atı gören Haluk Levent, bir süre atla ilgilendikten sonra, "Bu atlar faytonlardan kurtarıldı. Ben hiçbir zaman atlar 'Şurada çalışmasın' demedim. Bu gelenektir, bir tarihsel durumdur. Ama artık iş o kadar çok ranta dönüştü ki; olan bu yavrulara oldu. Her iki günde bir öldüklerine tanık olduk. Demek ki burada bir şey yanlış işliyor. Bunlar ölmeseydi, sağlıklı şekilde çalışsalardı kimse faytonlar için bir şey demeyecekti. Ama ağır koşullarda, o sıcakta çalışıyorlar. Ve canı çıkana kadar çalıştırılıyorlar. Hastalandıklarında tedavi etmek pahalı olacağı için tedavi etmek yerine ölsün diye bırakıyorlar, başka bir at alıyorlar" dedi.
Şarkıcı Haluk Levent, daha sonra çiftlikte biraz vakit geçirdi ve barınaktaki hayvanlarla ilgilendi.

6 Eylül 2018 Perşembe

Okulu Asıp Protesto Eylemi Yapan 15 Yaşındaki Kız

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/09/06/okulu-asip-parlamento-onunde-protestoya-gidiyor/

Okulu asıp parlamento önünde protestoya gidiyor

İsveç’in gelmiş geçmiş en sıcak yazının ardından, Greta Thunberg, politikacıları harekete geçirmek amacıyla parlamento önünde okul grevine başladı.
Greta Thunberg
DUVAR – İngiltere’deki The Guardian gazetesinde “İsveçli 15 yaşındaki kız çocuğu, iklim kriziyle mücadele etmek için dersleri asıyor” diye yayınlanan bir röportaj-haberde, İsveç’in gelmiş geçmiş en sıcak yazının ardından, Greta Thunberg adındaki bir öğrencinin, politikacıları harekete geçirmek amacıyla parlamento önünde okul grevine başladığı anlatılıyor.
Thunberg, “Eğer politikacılar olgulara kulak asmayacaklarsa neden okulda bir şeyler öğrenmek için bunca zahmete katlanacakmışız?” dedikten sonra İsveç’te 9 Eylül’de yapılacak genel seçimlere kadar okula gitmeyi reddediyor; çünkü amacı iklim krizine dikkat çekmek.
Greta’nın protestosu, ilk kayıtların tutulmaya başladığı 262 yıl öncesinden bu yana yaşanan en sıcak yaz mevsiminde sıcak dalgalarının ve orman yangınlarının fena vurduğu ülke insanlarının ilgisini üzerinde toplamayı başarmış.
İki haftadır her gün, Stockholm’ün merkezindeki Parlamento binasının önünde kaldırım taşlarının üzerinde sessiz sedasız oturan Thunberg, gelip geçenlere şu sözleri içeren bir el ilanı dağıtmakta: “Bunu yapıyorum çünkü siz büyükler geleceğimin içine ediyorsunuz.”
Greta Thunberg, “Bunu yapıyorum çünkü başka kimse bir şey yapmıyor. Yapabileceğimi yapmak, benim ahlakî sorumluluğum. Politikacıların iklim sorununa öncelik vermesini, iklime odaklanmasını ve onu bir kriz olarak ele almasını istiyorum,” diyor. İnsanlar ona okulda olması gerektiğini söylediklerinde onlara okul çantasındaki okul kitaplarını gösteriyor:
“Kitaplarım burada ama şunu da düşünüyorum: Okulda neyi kaçırıyorum? Orada ne öğreneceğim? Olgular ve gerçekler bir şey ifade etmiyor artık. Politikacılar bilimcileri dinlemiyor; o zaman ben ne öğreneceğim ki?”

Annesiyle babası protestoyu bırakıp okula dönmesini istiyorlarmış. “Öğretmenlerim ikiye bölünmüş durumda” diyor Greta. “İnsan olarak, yaptığım şeyin iyi olduğunu düşünüyorlar, ama öğretmen olarak, buna bir son vermem gerektiğini söylüyorlar.”
Öğretmenlerinden biri, işi bırakıp onun protestosuna katılmış. 26 yaşındaki Benjamin Wagner, bu grev dolayısıyla üç haftalık ücretini -ve işini-kaybedeceğini düşünüyor.
“İklim değişikliğini durdurma konusundaki yetersizliğimiz, birinci dünya savaşını durdurma konusunda harcanan çabalara benziyor,” diyor Wagner. “Yıllar yılı bunun başımıza geleceğini biliyorduk, binbir konferans düzenlediler ama gene de önlemeyi başaramadılar.”
“Greta bir başbelası,” diye devam ediyor öğretmeni. “Büyüklerin sözünü dinlemiyor. Ama son hızla felakete doğru gidiyoruz; bu durumda tek mantıklı şey, mantıksız davranmak oluyor.”
Öğretmenleri ona “ışıkları söndür, kâğıt harcamaktan vazgeç” dedikten sonra uçağa atlayıp New York’a tatile gidiyorlarmış. Greta içinse bu hiç yeterli değil: “Herkes sanıyor ki biz bu krizi hiç çaba harcamadan, fedakârlık yapmadan çözebiliriz.” Greta’nın bu satırları kaleme aldığı makalesi sosyal medyada büyük paylaşım almış, İngilizce’ye de çevrilmiş.
Babasının dediğine göre Greta grevdeyken bir yığın ev ödevi yapmış, üç de kitap okumuş.
“Okulda olması gerekiyor, onun bu eylemini destekleyemeyiz. Ama bir tavır koymak istemesine de saygı duyuyoruz. Greta ya evde oturacak ve gerçekten mutsuz olacak, ya da protesto eylemi yapacak ve mutlu olacak.”
Greta’nın Asperger sendromu var, ve bu, geçmişte onun sağlığını etkiledi,”diyor babası. O, bu sendromu bir sakatlık olarak görmediği gibi, tersine, iklim krizini görmesinde yardımcı olan bir armağan olarak görüyor.”
“Bu protesto eyleminin en iyi tarafı her geçen gün daha fazla sayıda insanın gelip eyleme katılması oldu” diyor Greta. Ve ekliyor:
“Okulda başımın derde girmesi umurumda bile değil. Tek bir kişi bile fark yaratabilir, ben buna inanıyorum.”
*Açık Gazete için haberi çeviren Ömer Madra


Son Arzusu Karamelli Dondurma

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasam/1074558/Son_arzusu_karamelli_dondurma.html

Son arzusu karamelli dondurma

Ambulans personeli, ölmek üzere olan hastaya yolda dondurma aldı.

Yayınlanma tarihi: 05 Eylül 2018 Çarşamba, 23:25
[Haber görseli]
Avustralya’da ambulans görevlileri, ölmek üzere olan pankreas kanseri bir hastanın sonarzusunu yerine getirdi ve 72 yaşındaki adama hastaneye götürülürken dondurma ısmarladı. Ambulans görevlilerinin bu jesti büyük övgü aldı. 17 yıl kanserle mücadele eden Ron McCartney’nin durumu hafta sonunda iyice kötüleşti. McCartney’nin yaşamından umut kesilince ambulans çağrıldı. Bir sağlık görevlisi, iki gündür bir şey yemeyen McCartney’ye canının ne çektiğini sordu. McCartney, “ Karamelli dondurma(sundae)” diye yanıt verdi.
Ambulans hastane yolunda bir dondurmacıda durdu ve McCartney dondurmasını yedi. Hasta, Robina Hastanesi’ne getirildikten kısa bir sonra öldü.

5 Eylül 2018 Çarşamba

Yine Yeniden Ferdinand

https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/09/05/ferdinand-tuhaf-bir-kacis-oykusu/

Ferdinand: Tuhaf bir kaçış öyküsü

Bu kaçış öyküsü çok derinlerdeki bir çağrıyı yeniden duyulur hale getirmişti bizim için. Ferdinand’ın yaşadıkları sembolik çağrışımlara çokça fırsat yaratan bir firar eylemiydi aslında. Pazar yeri, sahip, ip, kaçış, deniz -ki enginliktir – ve uzaklar kilit sözcükleriydi bu kaçışın.

4 Eylül 2018 Salı

Gezgin Köy Masalcısı

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45339805?SThisFB

İran'da köy köy gezip yoksul çocuklara masal okuyan imamın hikayesi


İsmail AzerinecadTelif hakkıINSTAGRAM / @SMAEEL_AZARİ96
İngiltere'de yayınlanan Guardian gazetesi, İran'ın yoksul bölgelerinde çocuklara "vaaz vermek yerine kitap okuyan" ve masallar anlatan bir din adamının hikayesini aktarıyor.
Gazete, İran'a yönelik yaptırımların bir kısmının devreye girdiği, hayat pahalılığı, para biriminin değer kaybı, işsizlik ve su ile elektrik kesintilerinin protesto edildiği bir dönemde aradan sıyrılan bir insan hikayesine sayfalarında yer veriyor.
Haberde bahsedilen İsmail Azerinecad, 39 yaşındaki iki çocuk babası bir imam. İslam felsefesi ve Arap Edebiyatı dersleri vermediği zamanlarda İran'ın güneybatısında köy köy gezen İmam, eski Peugeot arabasına doldurduğu kitapları yoksul çocuklara dağıtıyor.
Çocuklarla beraber oturup kitaplardan bazı bölümleri okuyor.
Bu, Amerikalı yazar Philip C. Stead'in "Ayının Anlatacak Bir Hikayesi Var" kitabı da olabiliyor, geleneksel Fars edebiyatından örnekler de.

5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de yaşıyor

 https://www.gazeteduvar.com.tr/5-yil-sonra-komadan-uyandi-ama-1980de-yasiyor-galeri-1730230?p=7 5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de ...