İzleyiciler

27 Temmuz 2019 Cumartesi

Karlar Eriyince Ortaya Çıkan Mülteci Cesetleri

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1501700/Van_Barosu__sinirda_donarak_olen_siginmacilarla_ilgili_rapor_hazirladi.html

Van Barosu, sınırda donarak ölen sığınmacılarla ilgili rapor hazırladı

Türkiye-İran sınırında karların erimesiyle, kışın kaçak şekilde sınırı geçerken donarak ölen 25 sığınmacının cansız bedenleri ortaya çıktı. Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu tarafından hazırlanan rapora göre, tümü erkeklerden oluşan göçmenlerden 24'nün donarak, 1 kişinin ise vurularak öldüğü belirlendi. Yalnızca dördünün kimliği belirlenip cesedi ülkesine gönderilirken, 21’i ise Van’da Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldü. Raporda, cesetlerden bazılarının hayvanlarca parçalandığı belirtilirken, donarak ölen düzensiz göçmenlerin yaşlarının tahminen 16-30 arası olabileceği belirtildi.
Yayınlanma tarihi: 23 Temmuz 2019 Salı, 16:08


[Haber görseli]
İran sınırında bulunan Van, kaçak göçmenlerin önemli geçiş güzergahları arasında bulunuyor. Jandarma ve polis ekiplerinin yaptığı çalışmalar ve alınan yoğun güvenlik önlemleri ile birlikte sınırda her yıl binlerce kaçak göçmen yakalanıyor. Zor koşullarda ülkelerini terk etmek zorunda kalan göçmenlerin bazıları özellikle kış aylarında sınırı geçerken donarak ölüyor. Kaçak göçmenlerin cesetleri ise çoğu zaman karların erimeye başladığı dönemlerde ortaya çıkıyor.
24'Ü DONARAK 1 KİŞİ VURULARAK ÖLMÜŞ
Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu, düzensiz göçmenlerin donarak ölümlerinin araştırılması amacıyla hareket geçti. Bu kapsamda komisyon üyesi avukatlar Jindar Uçar, Suna Taşkın ve Jiyan Özkaplan tarafından hazırlanan raporda, Van'ın Başkale ilçesinde karların erimesiyle birlikte1 Nisan 2019 ile 6 Mayıs 2019 tarihleri arasında 25 cenazenin tespit edildiği, bunlardan 24'nün donarak, 1 kişinin ise vurularak öldüğü belirtildi. Bu cesetlerin tamamının Eşmepınar bölgesinde köylülerin ihbarı sonucu tespit edildiği bildirildi.
AYLARCA KARLAR ALTINDA KALAN CENAZELER VAR
Bulunan ve kimliği tespit edilen 4 cenazenin konsolosluklar aracılığıyla ülkelerine gönderildiği, diğer cenazelerin ise yapılan otopsi ve kimlik tespitinin ardından yasal zorunluluk nedeniyle 15 gün boyunca yakınları tarafından alınması beklenildiği belirtildi. Beklenilen sürede başvuru yapılmayan diğer cenazeler Van'daki kimsesizler mezarlığına defnedildi. Donarak ölen kaçak göçmenlerin bulundukları bölgenin iklim ve coğrafi koşulları itibariyle oldukça zorlu bir bölge olduğu da belirtilirken, raporda çoğu cenazenin aylarca kar altında kaldığı, bu açıdan bedensel bütünlüklerini korudukları ancak bazı cenazelerin doğa koşullarında vahşi hayvanlarca parçalanarak beden bütünlüklerinin bozulduğu ve bu nedenle kimliklerinin tespit edilmesinin mümkün olmadığı belirtildi.
'YAŞLARI TAHMİNEN 16-30 ARASI'
Donarak ölen düzensiz göçmenlerin tamamının erkek olduğu da bildirilen raporda, yaşlarının tahminen 16-30 arası olabileceği, cenazelerin genelde aynı bölgede bulunduğu belirtildi. Raporda, cenazelerin sınıra 100 metre ile 1000 metre mesafelerde bulunduğu ve tel örgülerin İran tarafında dahi cenazelerin olduğu, karların erimediği alanlarda halen cenazelerin olabileceği, Afrika ülkelerinden gelmiş olabilecekleri değerlendirilen sığınmacı/göçmenlerin oldukça ince kıyafetlerle kış mevsiminde yolculuk yaptıkları bilgileri paylaşıldı.
DAHA FAZLA CESEDİN OLABİLECEĞİ RAPORDA YER ALDI
Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu'nca yayınlanan raporda şu bilgilere yer verdildi:
"Başkale ilçesinin konum itibariyle Van'ın İran'a komşu en uzun sınırı olan ilçesi olması sebebiyle göçmen ve sığınmacıların düzensiz yollardan sıklıkla ülkeye giriş yaptığı başlıca güzergahtır. Sınır köylerinde yapılan görüşmelerde çok sayıda sığınmacı/göçmenin geçiş yapmak için sınırın diğer tarafında beklediği iddia edilmektedir. Sığınmacı/göçmen cenazelerinin tamamının tespit edildiği yer, Eşmepınar, Kaşkol ve Böğrüpek köylerinin İran ülkesi sınırına yakın kırsal bölgeleridir. Yaklaşık bir aylık süreçte 25 cenazenin bulunduğu bölgede henüz karların erimediği yerlerin olduğu ve bu nedenle belirtilen alanlarda ve İran sınırının İran ülkesi tarafında kalan bölümlerinde de donarak hayatını yitirmiş göçmen ve sığınmacı cesetlerinin olabileceği tahmin edilmektedir. Bölgenin sarp coğrafik koşullarından da görüleceği üzere, söz konusu bölge göçmen kaçakçılarının yoğun olarak tercih ettikleri Türkiye'ye giriş noktalarından biridir. Özellikle kış mevsimi koşullarında düzensiz hareket eden sığınmacı ve göçmenler açısından söz konusu bölge açık mezarlık haline gelmiştir. Her yıl aynı bölgede tekrar eden vahim sığınmacı ve göçmen ölümleri maalesef bu yılda trajik biçimde tekrarlanmıştır. Savaş, zulüm ve ekonomik koşullardan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalan sığınmacı ve göçmenlerin bir kısmı Van ilinde de ıssız ve sarp dağlık bölgelerde donarak hayatlarını kaybederken bir kısmı da Ege Denizi'nde boğularak hayatlarını kaybetmeye devam etmektedir.”

‘İntihar değil cinayet’

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1503729/_intihar_degil_cinayet_.html

‘İntihar değil cinayet’

Katledilen trans kadın Hande Kader’in yakın arkadaşı Didem Akay intihar etti
Yayınlanma tarihi: 25 Temmuz 2019 Perşembe, 02:26
[Haber görseli]Şiddet gördükten sonra vahşice katledilip yakılan ve cesedi Zekeriyaköy’de yol kenarına bırakılan 23 yaşındaki trans kadın Hande Kader’in yakın arkadaşı ve 2018 Trans Güzellik Kraliçesi seçilen Didem Akay (25) önceki gün intihar etti.
Didem Akay, işkence gördükten sonra yakılarak öldürülen Hande Kader’in yakın arkadaşıydı. 25 yaşındaydı ve en yakın dostunun vahşice öldürülmesinden kahrolmuştu. Hande Kader’in ve trans bireylerin çıkaramadığı ses olmaya çalışıyor, mücadele ediyordu. Ayrıca Akay, birçok trans kadına göre şanslı sayılabilecek birisiydi, çünkü ailesi kendisine sürekli destek oluyordu. Aile, çocuklarını koruyup, kollamaya çalışıyordu. Ancak Akay, psikolojik olarak uzun süredir kendisini iyi hissetmiyordu. İnsanların kendisine olan yaklaşımından rahatsızdı. Hor görüldüğünü, dışlandığını, yaşamın kendisi için çok anlamsız olduğunu her fırsatta aktaran Akay, bir otel odasında hayatını sonlandırdı.
Akay’ın intiharı trans bireylerin yaşadıkları toplumsal baskıyı ve bunun sonucunda doğan intihar gerçeğini yeniden tartışmaya açtı. Çok sayıda sosyal medya kullanıcısı Didem Akay’ın baskılardan dolayı canına kıydığını öğrenince sitem etti.
Akay’ın yakın arkadaşı Nehir Zeynep, “Didem çok iyi bir insandı. Karıncayı dahi incitmezdi. Ailesine çok düşkündü. Birçok trans bireye nazaran süper bir ailesi vardı. Ailesi her zaman Didem’in yanında ve arkasındaydı. Didem başını annesinin kucağına koyar masal dinlerdi. Didem uzun süredir mutsuzdu. Herkesin kendisine baktığını ve ötekileştirildiğini söylüyordu” dedi. Arkadaşının ölümüne çok üzüldüğünü aktaran Zeynep, “Didem’in intiharı, intihardan ziyade bir cinayet... Translara karşı devletin uyguladığı yaptırımlar, insanların önyargıları, ötekileştirmeleri bu intihara sebep oldu. Eğer insanların yaşam alanlarını kısıtlayıp onları bir bir kutuya sıkıştırırsanız ve yaşam özgürlüklerini ellerinden alırsanız sonuç ortada. Bu yapılanlar bir zulümdür, translar gerçekten bu toplumda zulüm görüyorlar” dedi.

EN YAKIN ARKADAŞIYDI
Hande Kader, 2015 yılında Taksim’de düzenlenen Onur Yürüyüşü’nde polisin eylemcilere karşı tazyikli su, plastik mermi ve biber gazı ile müdahale ettiği sırada, TOMA’nın karşısına oturarak polis şiddetine karşı direndiği anlarla kazındı hafızalara. Hande Kader’in yanında intihar eden arkadaşı Didem Akay da vardı.

25 Temmuz 2019 Perşembe

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/07/25/kendini-degerli-bulmamak-ve-kibir/

...Uzun yıllar önceydi. Bir arkadaşım, kitaplarını ailesinin evinden taşıyacağını, yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Benim tek başıma gitmem yeterli olmayacağı için, fakültedeki temizlik şirketi çalışanlarının ikisinden bize yardım etmelerini rica etmeye karar verdik. İki saat yetecekti ve muhtemelen kabul etmek istemeyecekleri ödeme, onlar açısından da iyi olacaktı. Sağolsunlar kabul ettiler, dördümüz yola çıktık. Eskişehir Yolu üzerinden, Ankara’nın hayli prestijli, pahalı müstakil evlerinin olduğu bir mahallesine gideceğiz. Yolda AVM’lerin önünden geçerken, biri diğerine “Neler yapmışlar buralara?” dediğinde anladım, Eskişehir Yolu’nu ilk kez gördüklerini. Pahalı evlerin mahallesine vardığımızda hayretlerini gizleyemediler. Biri “Abi piyangodan para çıkarsa buradan bir ev alalım,” dedi. Diğeri, “Paramız olsa da bize buradan ev satmazlar,” cevabını verdi. Haklıydı! Gerçekçiydi. Konumunun farkındaydı. Diğerlerinin ona nasıl baktıklarının. Zengin de olsa orada ‘komşu’ olamayacağını biliyordu. Kendini iyi bir şeye değer görmemek derken, anlatmak isteğim bu. Piyangodan büyük ikramiye çıksa ve o mahallenin tamamını satın alçak maddi güce ulaşsa da, değişmeyecek olan his.
Daha da can yakıcı bir örnek, içinde eser miktar ırkçılık da olan, bu kez çok sevdiğim bir hocamın anlattığı. Yurt dışından, hayli zaman önce afili bir bisiklet getirmişler. Yazlıklarında paketi dahi açılmadan yıllarca bekledikten sonra, bir gün, eğer yanlış hatırlamıyorsam tadilata gelen ustanın yanındaki (Kürt) çocuğa hediye etmişler. Bir süre sonra, çocuk, bisiklet ve bir polis gelmiş kapıya. Bisikletin çalıntı olup olmadığını anlamak içinmiş. O bisiklet, o çocuğa yakışmamış, öyle düşünmüş emniyet güçlerimiz. Hâlâ düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Sizi de yaralamıyor mu? Çocuk kendisine neyin yakışıp yakışmayacağını bilerek, haddini aşmadan geçirecek bir ömrü. Ola ki aştığında, biri çıkıp hatırlatacak. Biriktireceği öfke dışında bir öneriniz var mı?...

16 Temmuz 2019 Salı

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1488111/Gozleri_kanayan_ve_ciglik_atan_kuslar_yagdi_.html

Gözleri kanayan ve çığlık atan kuşlar yağdı!

Avustralya’da gökyüzünden çığlık atan, gözleri ve gagaları kanayan yaklaşık 60 kuşun yağdığını görenler yaşadıklarını korku filmine benzetti.
Yayınlanma tarihi: 15 Temmuz 2019 Pazartesi, 10:47
Avustralya'da gözleri ve gagaları kanayarak ve çığlık atarak gökyüzünden düşen kuşların bilinçli şekilde zehirlendiğine inanılıyor (Sarah King, Facebook)
Adelaide yakınlarındaki One Tree Hill’deki bir okul yakınlarına düşen kuşların zehirlendiği düşünülüyor.
King “Oraya gittiğinde beni aradı. Gerçekten huzursuzdu ve orada müdahale edebileceğinden daha fazla kuş olduğunu söyledi. Kuşlar tam anlamıyla ağaçtan, gökyüzünden önüne yağar gibiydi. Bunların aslında sadece iki veya üçü ölüydü. Gerisi sadece yerde çığlık atıyordu. Artık uçamıyorlardı, gagalarından kan geliyordu… Gördüklerimiz korku filmini aratmıyordu.”
Kurum, kuşların bilinçli zehirlendiğine inanıyor. Diğer corella türleri Avustralya’da tarım ürünlerine zararlı kuşlar olarak görülüyor. Yerel konsey bunlarla öldürücü olmayan metotlarla savaşmayı öneriyor.
Independent Türkçe'de yer alan habere göre Ancak King söz konusu durumdaki zehirlemenin “korkunç” olduğunu söyleyerek, bunun bazı durumlarda kuşların birkaç gün sürebilecek yavaş ve acılı ölümüne sebep olabileceğini düşünüyor.
Daha önce de gökyüzünden çok sayıda kuş yağmış ve benzer görüntüler yaşanmıştı.
ABD’nin Arkansas eyaletinde 2011 yılbaşı arifesi zamanı 5 bin kadar kuş gökyüzünden ağaçlara, elektrik direklerine ve binalara yağmıştı. Olay 5 bin nüfuslu Beebe şehrinde yaşanmış ve yöre halkının kuş leşlerini kıyamet alameti diye yorumlamasına yol açmıştı.
Hayvanların havai fişeklerin gürültüsünden korkarak öldüğü veya yere çakıldığı düşünülüyor. Nitekim 5 bin kuşun öldüğü olaydan bir yıl sonra aynı şehirde bu defa 100’den fazla kuş öldü.

Ağdacıya Nelerden Bahsedilir?

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45069494

Bir ağdacının sırları: "Genital ağda sırasında müşterilerin gözünde psikolojik danışmana dönüşürüm"

vajina
Kadınlar için genital bölgeye ağda yaptırmak, fazlasıyla mahrem bir deneyim. Sadece müşteri için değil, ağda yapan kişi için de öyle. Peki seans sırasında bir ağdacı nelerle karşılaşır, neler duyar, neler düşünür? İsmini vermek istemeyenbir güzellik salonu çalışanı BBC'den Lizzie Pook'a anlattı:
Açık söyleyeyim: Genital bölge ağdası yapmak, bacak ağdası yapmaya benzemez. Çok daha fazlası vardır: Çok daha gevşek ve hassas bir deri, gizlenmiş tüyler, hatta adet kanaması... En büyük fark ise, müşterinin bir yabancıya en mahrem yerini açması.
Bence tam da bu yüzden müşterilerimin gözünde bir psikolog ya da danışmana dönüştüm.
Onlar yarı çıplakken bikini bölgelerinde ellerim dolanıp duruyor sonuçta. Her şeyi görüyorsunuz. Bütün sınırlar yıkılıyor, bir çeşit zorunlu samimiyet oluyor.
Onlar bana fiziksel özelliklerini yargılamayacağım konusunda güveniyorlar ve bence, tam da bu nedenle, ahlaki konularda da onları yargılamayacağımı da biliyorlar.

"Kayınvalidesini çekiştiren de var, aldattığını söyleyen de"

Birine ağda yaptığımda, onun hakkında çok şey öğrenirim.
Müşterilerin çoğu ağda sırasında sohbet etmeyi sever. O kadar ki, ben aşağıda ağdasıyla ilgilenirken, birini aldattıklarını da anlatabiliyorlar. Bazen arkadaşlarını, bazen kayınvalidelerini çekiştiriyorlar.
Bazıları boşandıktan sonra aldatıldıklarını öğrendiğini benimle paylaşıyor.
"Kocam çok çalışıyor" diyen de var, "Az çalışıyor" diyen de.
Bence ağda, bir anlamda vücutlarının kontrolünü yeniden ellerine almaları demek. Onları kendileriyle ilgili uzun zamandır düşünmedikleri şeyler hakkında düşünmeye sevk ediyor.

"Müşterinin vajinasını hatırlamam bile"

İlgimi çeken başka bir konu da, bir yakını öldükten sonra vajinal bölge ağdası yapmaya gelenler.
Sanki bir kaosun içinde gibiler ama aynı zamanda yaşamları ve bedenlerini de bu şekilde kontrol altına alabildiklerini hissediyorlar. Uzun zamandır dağınık olan rafınızı düzenlemeye eşdeğer bir fiziksel davranış, ağda yaptırmak
vajina tüyleriTelif hakkıSANDRINE BOULET
Kadın anatomisine gelince, beni hiçbir şey şaşırtmıyor. Zaten hiçbir zaman birinin vajinasına o kadar detaylı bakmıyorum. Daha çok kılların kalınlığı, çıkış yönü, dudakların içinde gizlenen tüyler gibi detaylarla ilgileniyorum. Büyük resme bakmıyorum yani.
Bir kadın odadan çıktığında, vajinasının neye benzediğini hatırlamam çünkü kadın bedenine ait görüntüler ve kokulara karşı duyarsızlaşıyorsunuz.

İşeme korkusu

Müşterilerin çoğu ben onlara ağda yaparken işemekten korkar ama bu daha önce başıma hiç gelmedi.
Ağda sırasında adet kanaması ise, çok sık karşılaştığım bir deneyim
Ya peçete ya da tampon koyarak önlem alır, işimize bakarız. Öte yandan böyle anlamda hijyen önceliğiniz olmalı. Eldiven takar, her seferinde ağda çubuğunu değiştiririm. Belki bana pahalıya patlar ama müşterinin düzenli olarak bana gelmesini sağlar.

"Gaz çıkarmamak için kalçalarını sıkıyorlar"

Ağda koltuğunda gaz çıkarma ise, kesinlikle başa gelen bir şey.
Bir seferinde tüyleri almam için arkasını dönen ve poposunu ayıran bir kadın, büyük bir gürültüyle gaz çıkardı. Önce o kıkırdadı, sonra ikimiz de güldük geçtik.
Herkes pırt yapmaktan korkuyor. Bazıları gaz çıkarmamak için kalçalarını sıkıyor. Oysa bu son derece normal, tabii ki olacak.
Biriyle birlikte olanlar ve bekarlar, genelde randevularına sadık kalır. En ufak bir kıl istemezler. Düzenli ilişkide olan ve evli olanların o kadar da sık geldiğini söyleyemeyeceğim ama birçoğu, partnerlerinin tüylerden rahatsız olduğunu söylüyor.
Açıkçası bu beni biraz üzüyor. Siz kendiniz için ağda yaptırmalısınız, hayatınızdaki kişi için değil.

Ağda sırasında görüntülü iş görüşmesi

Bazı müşterilerin üzerinde zaman baskısı oluyor ve hızlı olmam gerekiyor.
Bir keresinde müşterim ağda sırasında görüntülü telefon görüşmesi bile yaptı.
ağda sırasında video konferansTelif hakkıAMELIA FLOWER
Telefonu sadece göbeğinin üstünü gösterecek şekilde yerleştirdik. Ben aşağıda ağda yaparken, belinden yukarısı tamamen profesyonel ve sakin bir şekilde görüşmesini gerçekleştirdi.

"Güzin Abla'ya dönüştüm"

İşim özel hayatımı kesinlikle etkiliyor çünkü her gün, başka bir yabancının sorunlarını dinliyorum. Bu nedenle arkadaşlarıma da "güzin abla" gibi davranır oldum.
Öte yandan her seferinde kendime herkesi ve her şeyi düzeltemeyeceğimi hatırlatmam gerekiyor.
Eğer hepsinin dertlerini ve streslerini omzuma yüklenirsem, hayat benim için imkansızlaşır.
Biraz derimi kalınlaştırmam gerekti ama asla işimi değiştirmezdim. Müşterilerin odamdan çıktığında kendilerini birçok yönden daha hafif hissettiklerini bilmek beni mutlu ediyor.

2 Temmuz 2019 Salı

Tam 25 defa kalp krizi, 3 defa beyin kanaması geçirdi

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1454510/Tam_25_defa_kalp_krizi__3_defa_beyin_kanamasi_gecirdi.html

Tam 25 defa kalp krizi, 3 defa beyin kanaması geçirdi

Manisa'da yaşayan 56 yaşındaki Nail Yavuz, 2007 ile 2019 yılları arasında 25 defa kalp krizi, 3 beyin kanaması ve 2 kez felç geçirirken hayatını keçi sütüne ve zeytinyağına borçlu olduğunu ifade etti.
Yayınlanma tarihi: 24 Haziran 2019 Pazartesi, 14:50
[Haber görseli]
Manisa'nın Soma ilçesinde yaşayan doğal gaz ve telekom ustası Nail Yavuz'un 2007 yılında başlayan sağlık sorunları 2019 yılına kadar devam etti. Bu süre içersinde defalarca ölümle burun buruna gelen Yavuz'un 4 kez duran kalbi tekrar çalışarak doktorları bile şoka uğrattı. Defalarca ölümle burun buruna gelen Yavuz, "2007 ile 2019 yılları arasında 25 kalp krizi geçirdim. Bunların dışında 3 beyin kanaması, 2 felç, sağ ayağında damar yok, 2009 yılında bacak damarlarım tıkanarak yapay damar takıldı. Kalbimde 5 stent ve pil takılı. Kalbim durduğunda pil devreye giriyor. Doktorların söylediğine göre 4 sefer ölmüşüm. Hatta bir seferinde öldü diye bırakılmışım. 2 saat sonra kendime geldiğimde doktorun yakasına elimi vurduğumda doktor şok geçirdi" dedi.


Manisa'da yaşayan 56 yaşındaki Nail Yavuz, 2007 ile 2019 yılları arasında 25 defa kalp krizi, 3 beyin kanaması ve 2 kez felç geçirirken hayatını keçi sütüne ve zeytinyağına borçlu olduğunu ifade etti.
Manisa'nın Soma ilçesinde yaşayan doğal gaz ve telekom ustası Nail Yavuz'un 2007 yılında başlayan sağlık sorunları 2019 yılına kadar devam etti. Bu süre içersinde defalarca ölümle burun buruna gelen Yavuz'un 4 kez duran kalbi tekrar çalışarak doktorları bile şoka uğrattı. Defalarca ölümle burun buruna gelen Yavuz, "2007 ile 2019 yılları arasında 25 kalp krizi geçirdim. Bunların dışında 3 beyin kanaması, 2 felç, sağ ayağında damar yok, 2009 yılında bacak damarlarım tıkanarak yapay damar takıldı. Kalbimde 5 stent ve pil takılı. Kalbim durduğunda pil devreye giriyor. Doktorların söylediğine göre 4 sefer ölmüşüm. Hatta bir seferinde öldü diye bırakılmışım. 2 saat sonra kendime geldiğimde doktorun yakasına elimi vurduğumda doktor şok geçirdi" dedi.

"Tansiyonum 33'ü gördü"
Tansiyonunun 23'ten aşağı düşmediğini ifade eden Yavuz, "İstanbul Siyami Hersek Kalp Damar Hastanesi, Bursa Çekirge Devlet Hastanesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Trabzon Haçka Devlet Hastanesinde tedavi gördüm. Gittiğim hastanelerde beklemeden tedavi görüyorum. Kalp krizi artık benim için yüklü bir tırın üzerinden geçtiği şeklinde görüyorum. Yıllardır tansiyon hastalığım var. Tansiyonum 23'den aşağı düşmüyordu. Tansiyonum en yüksek 33/23'e kadar çıktı. Doktorlar müdahale ederken sağ ayağımda damar tıkanıklığından dolayı şiddetli ağrım vardı. Bacağım ile ilgilenilmesini istedim" diye konuştu.
"Hayatımı keçi sütü ve zeytinyağına borçluyum"
Hayatını organik beslenmeye bağlayan Yavuz şunları söyledi:
"Hayatta olmamı keçi sütüne ve zeytin yağı ile beslenmeme bağlıyorum. Doğduktan 15 yaşına kadar keçi sütü ile beslenmişim. Organik beslendim. Keçi sütü şimdi pahalı olduğu için alma gücüm yok. Kalbimde pil olması nedeni ile Yüksek Gerilim hatları, X-Ray cihazlarından geçmem, elektronik cihaz kullanmam yasak. Telefonu doktor kontrolünde kullanıyorum. Günde 16 ilaç kullanıyorum. Sağlık ocağına ilaç yazdırmaya gittim. Doktor 'Sen nasıl yaşıyorsun bu ilaçlarla ölmen gerekirdi. Bu ilaçları bünye kaldırmaz' dedi. 'Takdiri ilahi' dedim."
"En büyük hastalık stres"
Soma'nın havasının kirli olduğunu belirten ancak memleket özleminden dolayı Soma'da olduğunu söyleyen Yavuz Somalılara ise tavsiyelerde bulundu. En büyük hastalığın stres olduğunu belirten Yavuz, "Sağlığınıza dikkat edin. Sağlık gibisi yok. En büyük yaşam kaynağı sağlık. En büyük hastalık stres" dedi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/foto/foto_galeri/1462701/1/istanbul_un_gobeginde_bogaza_karsi__organik_tarim_.html

İstanbul’un göbeğinde boğaza karşı ‘organik tarım’

MAHALLEDE TOHUM TAKAS ETKİNLİĞİ DÜZENLENİYOR 

Kuleli Emek Mahallesi Derneği, sertifikasız yerli tohumun satışı yasak olduğu için her yıl tohum takas etkinliği düzenliyor. Etkinlikte, yerli tohumlar ücretsiz olarak el değiştiriyor.

İstanbul'un denizi ve tarihiyle ünlü ilçesi Üsküdar'da bulunan Kuleli Emek Mahallesi, betonlaşma ve yüksek binalara meydan okuyor. Tek katlı ve bahçeli evlerden oluşan mahallede vatandaşlar, yerli tohum kullanarak organik tarım yapıyor. Dededen gelen 80 yıllık geleneği sürdüren mahalleli, elde ettikleri ürünleri ise kurdukları dernek çatısı altında satıyor.

İlçenin denize açılan kapısı konumundaki Kuleli Emek Mahallesi kültürü ve özgün yapısıyla 80 yıldır dimdik ayakta duruyor. Bu mahalleyi diğerlerinden ayıran en büyük özellik ise herkesin birbirini tanıması ve her evin bahçesinde tarım yapılması.

Dededen kalma tek katlı bahçeli evleri ve doğasını korumak adına 2 yıl önce Kuleli Emek Mahallesi Derneği'ni kuran mahalleli, yıllardır geleneksel yöntemlerle yaptıkları tarımı dernek sayesinde daha bilinçli yapmaya başladı. Yerli tohum kullanılarak tarım yapılan evlerin bahçelerinde ürünlerin verimliği iki katına çıktı. 69 yıldır orada yaşayan Mehmet Yılmaz, “ 'Ataşehir'de gökdelenlerden bir daire vereyim bu mahalledeki evinizi satın' deseler vermem. Ben burada çok mutluyum diyerek mahalleye olan bağlılığını anlattı.

30 haneli mahallede 2 bine yakın kişi yaşıyor. Mahalle sakinleri bahçelerinde biber, domates, patlıcan, salatalık gibi pek çok ürün yetiştiriyor. Bu yıl üretilen ürünleri tespit etmek ve kayıt altında tutmak için dernek tarafından her bahçenin defteri de tutulacak.

“BAHÇELERİ EVLERİNDEN BÜYÜK BİR MAHALLEDE YAŞIYORUZ" 

Kuleli Emek Mahallesi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Yeşim Yılmaz, “Biz İstanbul'un göbeğinde evleri bahçelerinden küçük kocaman bir bahçe içinde mahallede yaşıyoruz. Doğayla iç içeyiz. Eskiden anneden kalma yöntemlerle tarım yapıyorduk. Şimdi daha çok bilimi kullanıyoruz. Yerel tohum kullanarak ürünler yetiştiriyoruz. Yetiştirdiğimiz ürünleri önce biz kullanıyoruz, mutfak ihtiyaçlarımızı azaltıyoruz. Doğru tarım uygulamalarıyla ürün yetiştirdiğimiz için çok verimli sonuçlar alıyoruz artan ürünleri de komşularımıza, dışarıdan gelen insanlara satarak ek gelir elde ediyoruz" dedi.

YAĞMUR HASADI İÇİN DEPOLARA İHTİYAÇLARI VAR 

Tarım yöntemlerini anlatan Yılmaz, “Damla sulama sistemi kullanıyoruz ve yağmur hasadı yaparak su masraflarını azaltmaya çalışıyoruz. Dernek çatısı altında tarım yapıyoruz. Bu nedenle desteğe ihtiyacımız var. İnsanlar eski kullandıkları depoları bizimle paylaşırlarsa yağmur hasadında kullanabiliriz çok da memnun oluruz" diye konuştu.

“DAHA YÜKSEK VE HAVUZLU BİNALAR İSTEMİYORUZ" 

Mahallelinin derdinin lüks yaşam olmadığını söyleyen Yılmaz, “Burası 80 yıllık dededen toruna devrolan bir mahalle, herkes birbirini tanır, insanların anahtarları evlerinin kapısının üstündedir çok güvenli bir mahalledir. Burada doğdum, büyüyorum ve umarım bu mahallede ölürüm. Mahallede kimsenin derdi daha lüks yaşamak değil. Daha sağlıklı yaşamak istiyoruz. Bu nedenle insanlar bahçelerini korumak istiyor o nedenle daha yüksek ve havuzlu binalar istemiyoruz" ifadelerini kullandı.


“ÜRÜNLERİMİZ ÇOK VERİMLİ" 

Çok verimli ürünler elde ettiklerini vurgulayan Yılmaz, “Kentsel dönüşüm bizi etkilemiyor çünkü boğaz öngörünüm bir mahalle olduğumuz için sit alanı bu da bizim tutunağımız. Çok verimli ürün elde ediyoruz. Hayvansal gübre kullanıyoruz asla ilaç kullanmıyoruz. Doğa şartlarından dolayı zarar gören meyveleri gübre olarak tekrar doğaya bırakıyoruz, onları kurtarmak için ilaç vermiyoruz" dedi.

SIRTIMIZDA SU TAŞIYARAK AĞAÇLARI DİKTİK 

Mahallede doğup büyüyen ve oradan ayrılmayı hiç düşünmediğini söyleyen 69 yaşındaki Mehmet Yılmaz ise, “Biz, çocuklarımız ve torunlarımız doğal ürünleri yesin diye uğraşıyoruz. Eskiden mahallede hiç ağaç yoktu. Bizim gibi insanlar sırtlarında su taşıyarak bu ağaçları yetiştirdiler. Şimdi bana deseniz ki 'Ataşehir'de gökdelenlerden bir daireye vereyim bu mahalledeki evinizi verin' vermem. Ben burada çok mutluyum. İnşallah buralar çocuklarıma ve torunlarıma kalacak. Onlar da böyle sağlıklı ve uzun ömürlü yaşasınlar" diye konuştu.


Sare Alp de, 54 yıldır mahallede yaşadığını aktararak, “Bahçemizde derneğin yardımıyla yerli tohum ekiyoruz. Elimizden geldiği kadar, patlıcan, biber, domates, nane gibi her şeyi ekiyoruz" diye konuştu.

Haber görseli

Haber görseli

Haber görseli


Haber görseli

Haber görseli

Tilkinin Yolculuğu

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1466372/Yavru_kutup_tilkisinin_destansi_yolculugu__76_gunde_Norvec_ten_Kanada_ya_3_bin_506_kilometre_yurudu.html

Yavru kutup tilkisinin destansı yolculuğu: 76 günde Norveç'ten Kanada'ya 3 bin 506 kilometre yürüdü

Yiyecek bulabilmek için 76 günde toplam 3,506 kilometre yürüyerek Svalbard'dan Kanada'nın kuzeyine giden yavru kutup tilkisinin 'destansı yolculuğu' bilim insanlarını şaşırttı.
Kutup tilkisiGetty Images
Yiyecek bulabilmek için 76 günde toplam 3,506 kilometre yürüyerek Norveç'e bağlı takım adalar Svalbard'dan Kanada'nın kuzeyine giden yavru kutup tilkisinin 'destansı yolculuğu' bilim insanlarını şaşırttı.
Norveç Kutup Enstitüsü uzmanları, Svalbard'a bağlı Spitsbergen adasında GPS çipi taktıkları dişi tilkiyi geçen yıl Mart ayında doğaya salmıştı.
Henüz bir yaşına basmayan tilki, Batı yönünde 1,512 kilometre yürüyerek 21 gün sonra Grönland'a ulaştı.
Burada kalın kürkü sayesinde aşırı soğukta hayatta kalmayı başaran tilki, yolculuğunun ikinci ayağında yaklaşık 2 bin kilometre daha yürüyerek Kanada'nın Ellesmere Adası'na gitti.
Ama uzmanları en çok şaşırtan şey, tilkinin bu kadar yol yürümesinden ziyade, bu mesafeyi bu kadar kısa sürede kat etmesi oldu. Tilki günde ortalama 46 kilometre yol yürüdü. Bazı günler bu, 155 kilometreye kadar çıktı.
Arctic FoxBBC

Kayıtlara geçen en uzun yolculuk

Kutup Enstitüsü'nden Eva Fuglei, Norveç devlet televizyonu NRK'ya "Gözlerimize inanmadık. Öldü de bir tekneye konuldu sandık. Ama bölgede tekne yoktu" dedi.
Bu, kayıtlara geçen en uzun tilki yolculuğu oldu.
Norveç Doğa Araştırmaları Enstitüsü, hayvanların Kuzey Kutbu'nda hızla değişen mevsim koşullarına nasıl uyum sağladığına ilişkin bir proje kapsamında izlemeye alındı.

Fuglei, "Yazın yeterince yiyecek var. Ama kışın koşullar ağırlaşıyor. Bu dönemde Kutup tilkileri yiyecek bulup hayatta kalabilmek için göç ediyorlar. Ama bu minik yaratık, olağanüstü bir dayanıklılık göstererek, şimdiye kadar izlediğimiz tüm tilkilerden çok daha fazlasını yaptı" diye konuştu.
Tilki üzerindeki verici Şubat'ta durduğu için hayvanın Kanada'daki koşullara nasıl uyum sağladığı bilinmiyor.
Svalbard'daki tilkiler, ağırlıklı olarak deniz canlılarıyla besleniyor. Ellesmere'deki tilkiler ise daha çok yaban sıçanı avlıyor.
Küresel ısınma nedeniyle Kuzey Kutbu'nda buz kütlelerinin azalması tilkileri yeni koşullara uyum sağlamaya zorluyor.
Hayvanların artık İzlanda'ya gidememesi nedeniyle zaman içinde Svalbard'daki tilki nüfusunun iyice tecrit olabileceği söyleniyor.
Eva Fuglei "Ama hala umut var. Zira yüksek sıcaklıklar Svalvard'da geyik nüfusunu artırabilir. Tilkiler de bu hayvanların leşleriyle ayakta kalabilir" diyor.

5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de yaşıyor

 https://www.gazeteduvar.com.tr/5-yil-sonra-komadan-uyandi-ama-1980de-yasiyor-galeri-1730230?p=7 5 yıl sonra komadan uyandı ama 1980'de ...